menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

CEMEVİ ASLA CAMİİNİN ALTERNATİFİ MABET DEĞİLDİR

12 5
20.12.2025

Alevilik, İslâm’ın değişik yorumu olmakla beraber Aleviliğin de kendi içerisinde hem hasbi (samimi) yorumu, hem de siyasi yorumu vardır. Elbette ki, bizim hasbi olan Alevilerle bir meselemiz olamaz. Bizim meselemiz siyasi maksatlı kullanılır hale gelmiş Alevilikledir. Maalesef siyasi taraftarlarca Alevi vatandaşlarımızın iyi niyetleri istismar edilip birçok sol tandanslı fraksiyonların sloganlarına kurban edilebiliyorlar. Bu durum Aleviliğin radikal hareket alanına kaydırılmasının yanı sıra ayrıca Alevi-Sünni çatışmasına yol açacak tezgâhın bir provası olarak karşımıza çıkabiliyor.

Hz. Ali (k.v)’i sevme noktasında elbette ki hiç bir Ehl-i Sünnet mensubu bir Müslümanın itirazı olamaz. Ancak sevmenin de bir ölçüsü olduğunu bilmemiz icap eder. Malumunuz Hıristiyanlar Hz. İsa (a.s)’ı sevme noktasında aşırıya kaçıp, haşa “İsa Allah’ın oğludur” demişlerdi. O halde şimdi sormak gerekir; bu ifrat değilse, peki ya nedir? Düşünsenize Hz. İsa (a.s)’a atfen yapılan teslis inancında olduğu gibi bir başka yönden atıf yapılarak ilmin kapısı Hz. Ali (k.v.)’e de bir şekilde ulûhiyet isnat edilen bir noktaya gelinmişse, elbette ki bu durumda Müslümanlar arasında bunun bir fitne sebebi olacağı muhakkak. Anlaşılan o ki, İbn-i Sebe ve Hasan Sabbah türü fitne mümessili önderler düne mahsus değil, her devirde karşımıza çıkabiliyor. Zaten bu tür fitne odaklarının işi gücü Müslümanlar arasında, birliği ve dirliği yok etmektir. Nitekim Hz. Osman (r.a.) zamanında fitne tohumları ekilip Hz. Ali (k.v.) devrinde ise alev alması bu durumu teyit ediyor zaten. Gerçi Hz. Ali (k.v) zamanında Müslümanlar arasında yapılan savaşların bir kısmı içtihadı farklılıktan doğan vakalar olsa da fitne unsurlarının içtihadı farklılıktan doğan hadiseleri kendi çirkin gizli emelleri doğrultusunda kullanıp tarihin her devrinde boş durmayacakları malum.

Öyle ya mademki Ehl-i Beyt sevgisi sadece Aleviliğe mahsus olmayıp Sünnilere de has bir duygu seli, o halde durduk yere birbirimize ayrı gayri gözle bakmak niye? Hem madem Ehl-i sünnet itikadında Ehl-i Beyt nesli kurtuluş gemisi olarak addediliyor, o halde başka limanlara yelken açmak niye? Nitekim bu tür soruların cevabının Cafer-i Sadık Hazretlerinin bizatihi Nakşibendi Hacegân silsilesinin Gönül Sultanları halkasında yer alması hasebiyle aslında Alevilerle Sünnilerin aynı muhabbet ikliminde beslendiğini göstermeye yeter artar da. Malumunuz İmam-ı Azam Ebu Hanife mezhep imamızdır. O aynı zamanda Cafer-i Sadık Hazretlerinden feyiz almışlığı söz konusu olup onun hakkında: “Şayet son iki yılımda Cafer-i Sadık Hz.lerini görmeseydim Numan helâk olurdu” demekten kendini alamamıştır. Anlaşılan o ki Horasan Erenlerinin mensup oldukları Tarikat-ı Aliye silsilesinden dal budak salmış birçok kollar aynı zamanda bizi Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli ve Hacı Bayram-ı Veli gibi Gönül Sultanlarıyla da buluşturmakta.

Evet, Anadolu’nun İslamlaşmasında Horasan erenlerinin büyük katkı payı olduğunu yediden yetmişe hemen herkesin kabul ettiği bilinen bir gerçekliktir. İşte buluştuğumuz bu ortak paydada önemli olan muhabbet duyduğumuz Gönül Sultanlarını amacından saptırmaksızın onları doğru anlayabilmektir. Onların ağzından sadır olmayan sözleri sanki onlar söylemiş gibi isnat etmek haksızlık olacaktır. Hem kaldı ki muhabbet duyduğumuz Gönül Sultanlarının bulunduğu dönemlerde yaptıkları irşatları, ortaya koydukları yazılı ve sözlü eserleri ortada duruyor zaten, dolayısıyla gerçekleri özünden saptırmaya hiçte gerek yoktur.

Peki, şu birtakım kendini bilmez bir takım aklı evveller Alevilik konusu gündeme geldiğinde sıkça maksatlı olarak dile getirdikleri “Aleviler rejimin emniyet supabıdır” tarzı beyanlarına ne demeli? Belli ki bu sözde akil adamların derdi üzüm yemek değil bağcı dövmek, bu yüzden bu tür sözde akil adamların rejim muhafızlığına soyunaraktan Sünnileri dışlayıp Alevileri devlete güvence sigortası göstererekten yeni bir ayrılık tohumlarının ekilmesine yönelik çaba içerisine girdikleri muhakkak. Oysa din-devlet ilişkilerinde........

© Enpolitik