menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

AVRUPA’NIN KIZIL KÜRESİ TÜRK’ÜN KIZILELMASI’DIR

6 32
13.06.2025

Her ne kadar AB projesi dünden bugüne yüzyılın en büyük projesi olarak takdim edilse de her geçen gün AB karşıtlarının dünya ölçeğinde etkisini hissettirmesiyle birlikte AB’nin eski havasında olmadığı gün gibi açık ortada. Hele ki, AB’nin 732 daimi üyesinin Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde kırka yakın sayıda temsilcinin fire verip aleyhte görüş bildirmeleri birliğin kendi içinde çatırdayacağının ilk işaretlerini vermeye ziyadesiyle yetmiştir. Zaten AB kendi içindeki Brüksel kalesine konuşlanmış Truva atlarıyla her geçen gün güç kaybına uğruyor da. Nitekim AB konusunda uluslararası platformda yaşananlara baktığımızda gün gün çöküşün eşiğine yaklaştığı uzak bir ihtimal gözükmüyor. Hele ki dünya ölçeğinde nükseden AB karşıtı gösterilere baktığımızda bir bakıyorsun kimi zaman sağcılar, kimi zaman solcular AB karşıtlığı ekseninde boy gösterebiliyorlar. Kimi zamanda bir bakıyorsun aşırı milliyetçiler ve küreselleşme aleyhtarı gruplar kol kola girmiş bir halde birlikte eylemler tertipleyebiliyorlar. Derken birde bunun üstüne üstük Roma’da imzalanan Avrupa Anayasası’nın AB üyesi ülkelerde referanduma sunulması tartışmalarında ortaya çıkan birtakım pürüzler ister istemez zihinlerde ‘Acaba AB'de dağılma sürecine mi giriyor kuşkularını daha da derinleştirmiş oluyor. Üstelik bu kuşkuları dağıtacak bir elde devreye girmez durumda. Besbelli ki bu kez işleri çok fena bir şekilde zorlaşmış gözüküyor, bu durum ne Hitler’in zorla Avrupa’yı zapturapt altına alma şeklinde tezahür eden baskıcı uygulamalarıyla önlenebilir, ne de Brüksel koridorlarında kulis yapmakla önlenecek gibi gözükmüyor. Şimdilik ortada sadece dağılmakta olan bu kulübe daha çok para aktarmak yoluyla ayakta tutunma çabası gözükmektedir. Ne diyelim, Ey Avrupa! Sen misin bizi Avrupa Birliğine almayıp bekleme salonuna alan, al işte sana şimdi kendi daimi üyelerini elinden kaçırmamak için uğraş durur hale düşersin böyle.

Hatırlarsınız Avrupa bir ara Türkiye’nin AB tam üyeliğine sıcak bakar havada göz kırpar gibiydi. Ama sonrasında Türkiye güçlendikçe bir baktık üzerimizde boza pişirmeye kalkışır moda geçtiler. Tabii bu durumu Gezi olaylarına verdikleri destekten, 15-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimlerine sessiz kalıp sırra kadem basmalarından anlıyoruz. Hatta bunu Türkiye’yi yeniden denklem dışında tutma eğiliminden anlıyoruz. Bizi denklem dışında tuttular da ne oldu, onlara yalvaracak halimiz yok ya, ne de olsa bu kez karşılarında eski Türkiye yok, artık gündem belirleyen Türkiye var. Hatta bir gün gelir roller değiştiğinde onlar bizim kapımızı çalar hale düşeceklerine inancımız tam da. Zira her geçen gün dinamizmini kaybetmeye yüz tutmuş yaşlı Avrupa’yı bataklıktan kurtaracak çare ancak Türkiye olabilir. Bir kere her şeyden önce İslam ülkeleriyle olan ekonomik sosyal kültürel münasebetlerde Türkiye’nin birikimine ve engin tecrübesine ihtiyaçları var. İşte bu noktada Türkiye, Avrupa ile Müslüman ülkeleri arasında köprü vazifesi yapacak tek ülke konumunda gözüküyor. Ancak şu da bir gerçek, geldiğimiz noktada tüm dünya ülkelerine yön veren AB ve ABD değil, asıl yön veren küresel güçler ve derin yapılardır. Bakmayın siz öyle Amerika’nın süper devlet olarak ikide bir hava basmasına, oysa ortada bir görünen Amerika var, birde görünmeyen Amerika. Her ne kadar görünüşte güç gösterisinde Amerika ve Avrupa sahne almış gözükse de kazın ayağı hiçte öyle değil, her iki görünür gücünde üstünde derin küresel boyutta yapıların gölgesinin varlığı söz konusudur. İşte bu görünmeyen güçlerin gölgesi altında ancak hava basabilmekteler. Yinede her ne şekilde dünya gündeminde sahne alırsalar alsınlar bu oyun bir şekilde bozulmalı. Küresel güçlerin oyununu bozmak içinde her şeyden önce Avrupa’nın ayağına takılan bu söz konusu prangaları bir an evvel atmanın yansıra Türkiye’nin yedi düvele karşı verdiği terör mücadelesine ise köstek değil tam aksine destek olmaları icab eder. Hele ki başta PKK, PYD, DAİŞ ve FETÖ olmak üzere tüm terör örgütleriyle dişe diş, kana kan verilen canhıraş mücadelede her daim yanımızda olmaları gerekirdi. İşte teröre karşı umursamaz bu vurdumduymaz tutumlarını devam ettirdikleri müddetçe insanlığı kasık kavuracak noktalara taşınan bu terör belası bugün bizi, yarın onları da can evinden vurması an meselesidir. Zaten bunun emarelerini bugünden görür gibiyiz de. Baksanıza terör belası bir bakıyorsun kimi zaman Brüksel’de, kimi zaman Paris’te kimi zaman G-20 Zirvesine ev sahipliği yapan Almanya’nın Hamburg’da, kimi zaman Amerika’da, kimi zaman da bir başka ülkenin can evinden vurabiliyor.

Öyle ya, madem terör belası tüm insanlığın ortak belası, o halde Brüksel koridorlarında sözü geçen ülke olarak bilinen Fransa ve Almanya’nın tam üyelik işlemlerinde Türkiye’yi dışlayıcı tutumlarından vazgeçmelerinde fayda var. Türkiye’nin o müthiş engin tecrübesine sırt çevirmemeleri gerekir ki, her geçen gün itibar kaybına uğrayan AB, yeniden itibar kazanabilsin. Ama gel gör ki, Almanya artık terör örgütlerinin cirit attığı sığınacak liman hale gelmiş durumda. Güya kendince terör üzerinden nemalanacağını düşünüyor, besbelli ki Hamburg’da G-20 zirvesinde yaşananlardan ders almayacaklar gibi gözüküyorlar. Bakalım nereye kadar bu it kopuk sürüsüyle bir arada yaşayabilecekler doğrusu bizimde merakımızı celb eden bir konudur bu. Her türden terör hadiselerine sessiz kaldılar da ne oldu,........

© Enpolitik