NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU - IV
O, şiirleriyle; Ergenekon’dan Anadolu’ya kültür köprüleri kurmuş ve bizleri Altaylardan Tuna’ya, Ötüken’den Mekke’nin Tevhîd nûruna uzanan Türk Dünyası’nın ve “Gül” kokulu medeniyet ufkumuzun, nâmütenâhi güzellikleriyle buluşturmuştur. O, destanlarda çiçek açan mısralarıyla; gönül coğrafyamızın ruh hamurkârlarının îmanını, alperenlerin dillere destan kahramanlarını ve mübârek ecdadımızdan tevârüs ettiğimiz ihlâsın, ahlâkın, yiğitliğin, kahramanlığın, asâletin, fazîletin, cesâretin, merhametin, muhabbetin, vakarın, mütevâzılığın ve gönül erliğinin şâhikalaşmış örneklerini şiirleştirmiş ve bizlere unutulmaz güldesteler sunmuştur.
O, şiirlerinde; Türk’ün kadim tarihini ve millî hâfızasını kıta kıta gözümüzde canlandırmış, Oğuz Beylerinin akınlara gidişini coşku dolu ifâdeler ve çok güzel tasvirlerle anlatmıştır. O’nun her bir mısraı göğsümüzü kabartırken sevinç kat sayımızı kerrâten arttırmış, başımız daha bir dikleşirken göz bebeklerimizdeki gurur parıltılarını ışıl ışıl çoğaltmış ve kendimizi ya Kürşad’ı kırk çerisinden birisi olduğumuzun veya serhat boylarında dolaşan akıncı beyleriyle at koşturduğumuzun tarifsiz heyecanını yüreklerimizde hissettirmiştir. O, destanlarında; kimi zaman Harput’un fethinde Balak (Belek) Gâzî’yle sırt sırta cenk etmenin hazzını soluklatmış, kimi zaman Ulubatlı Hasan’la İstanbul surlarına Üç Hilâlli Sancağımızı dikmenin onurunu yaşatmış, kimi zaman da Genç Osman’la Bağdat’ın kapılarını açmanın gururunu hayâlhânemizde ölümsüzleştirmiştir.
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu; kimi zaman Mete Han’ın kurultayından, Bilge Kağan’la Orhun Yazıtlarından; kimi zaman Abdulkerim Satuk Buğra Han’ın mübârek fermanından, Tuğrul ve Çağrı Beylerin kahramanlığından, Sultan Alparslan’la Malazgirt Meydanı’ndan; kimi zaman Deviş Gâzîlerin gönül fütühatından, Ertuğrul Gâzî’nin nasihatinden, Şeyh Edebalı’nın belâgatinden; kimi zaman Söğüt Bacılarının duâsından, Osman Bey’in rüyâsından, “Dağ yürekli savaş erleri ve derya yürekli irfan erleri”[1] olan alperenlerin “Gül” kokulu sevdâsından; kimi zaman Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul kuşatmasından, Sütçü İmam’ın Maraş’ta istiklâl şafağını başlatmasından, Gâzî Paşa’nın Millî Mücâdele Destanı’ndan,… seslenmiştir.
Kalemiyle destanlaşan şâirimizin şiirleriyle; kimi zaman Ergenekon’da, Altay Dağları’nda, Ötüken’de, Semerkant’ta, Buhara’da, Kaşgar’da, Câber’de, Tuna’da, Budin’de, Plevne’de, Söğüt’te, Bilecik’te, Edirne’de, Bursa’da, İstanbul’da, Çanakkale’de Erzurum’da, Palandöken’de, Harput’a, Erciyes’te, Maraş’ta, Mohaç’ta, Kerkük’te, Kırım’da Afganistan’da, Doğu Türkistan’ın Bala Canlarında kendinizi bulursunuz. Kimi zaman Gül Medeniyetinin Başkentine gider, Kâniatın Solmayan Gülü’nün “Hicret” şafağını yâd eder ve “Gök kanatlı Cebrâil’in Hz. Muhammed’in katına yetmesini ve Ulu Tanrı’nın gönderdiği bildiriyi Yüce Peygambere iletmesini”[2] okursunuz. Kimi zaman Baykal Gölü’nün, Orhun Nehri’nin, Selenge Irmağı’nın, Tuna’nın, Fırat’ın, Kızılırmak’ın, Sakarya’nın sularında çağlar, kimi zaman Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî’nin, Mevlânâ’nın, Yunus Emre’nin, Hacı Bayram’ın Hacı Bektaş’ın, Âhi Evran’ın, Ak Şemdeddin’in,… rahle-i tedrisine oturur; kimi zaman mum ışığında Çaydaçıra söyler, kimi zaman Asker Mektupları okur, kimi zaman da Ârif Nihat Asya’nın, Âşık Veysel’in, Necip Fâzıl’ın, Dündar Taşer’in, Erol Güngör’ün, İlbeylerin, Gülbeylerin,… sagusunu dinlersiniz.
O; destanlarımızı şiirleştirirken bizleri yaşadığı devrin dışına çıkarır ve okurlarına tayy-i zaman ve tayy-i mekân yaşatırken; bâzen Göktürkleri, Karahanlıları, Selçukluları, Osmanlıları dizelerinde resm-i geçit yaptırır, bâzen Kür Şad ihtilalinde Kara Ozan, bâzen Niğbolu önlerinde Yıldırım Beyazıt Han, bâzen de İstanbul’un fethinde Fâtih Sultan Mehmet Han olursunuz. Bâzen Anadolu’ya ilk akınları yapıp fetihler gerçekleştiren yiğit Türkmen başbuğları Afşin Beyle, Kutalmışoğlu Süleyman Şahla, Artuk Beyle… kılıç sallar; bâzen de Âhi Mesud, bâzen Sütçü İmam, bâzen Kerkük’te kavim-kardaş, Balkanlarda Evlâd-ı Fâtihan, Doğu Türkistan’da Gök Bayraklı Bala Can,… olur ve onlarla nice güzellikleri ve hüzünleri birlikte yaşarsınız…
O; hicret ettiği zamana ve mekâna sizleri götürdüğü gibi, kaleme aldığı destanların geçtiği dönemde kullanılan terimler, tâbirler, ıstılahlarla birlikte mahallî ve arkaik kelimeler de yer vermiş ve o coğrafyadaki lehçeleri, şiveleri ve dil hususiyetlerini de -aşağıdaki örnekte olduğu gibi- şiirlerine........
© Enpolitik
