AKREBİN KISKACINDAKİ HÜZÜN DİYÂRI: FİLİSTİN
Mü’minlerin ilk kıblegâhı… Birçok peygambere ait hâtırâları bağrında saklayan, nebîler ve velîler yurdu… Aklın durup, aşkın hüküm kıldığı, zamânın ve mekânın aşıldığı, zamansız mekânlara ve mekânsız zamanlara hükmeden Mi’rac mûcizesinin gerçekleştiği kutlu mescidin bulunduğu topraklar… Azîz hâtırâlarını Efendiler Efendisi’nin (s.a.v.) teşrifiyle taçlandıran, Cenâb-ı Allah’ın Kur’ân-ı Kerîm’de “Biz O’nun çevresini mübârek kıldık”[1] diye târif ettiği mukaddes belde... Şâirin; “Kurşundan çiçeklerin şehri”[2] dediği yer Kudüs… “Gökte yapılıp yere indirilen şehir… Kalbime bir ağırlık gibi çöküyor şimdi…”[3] Mazlumların feryâdının yükseldiği, gözyaşının sel olup aktığı; “âh”ın “of”a, “of”un “âh”a karıştığı akrebin kıskacındaki hüzün diyârı: Diyâr-ı Aksâ… “Çöllerde kayıp bir yetim vâha”[4] olan Filistin...
Hem kendisi hem de çevresi mübârek kılınan bu toprakların bugünkü hâline baktığımızda yüreğimiz kan ağlıyor. Ne hazindir ki, bu fazîletli belde, bugün Yahudi işgali altında... Bir kıt’alin yaşandığı bu kutsal toraklarda, her gün Filistinli çocukların üstüne kurşun sağanağı yağıyor. Mi’rac Mescidi olan Mescid-i Aksâ ve çevresinin Siyonistlerce işgal edilmesi yetmiyormuş gibi, İsrail’in katliam üstüne katliam yapmasını, İkinci Dünya Harbi’nde Hitler tarafından yakılan dedelerinin intikamını Filistinli çocuklardan almasını ne hazindir ki bizler; elleri böğründe seyrediyoruz…
Elli yıldır sürekli işgale, sürgüne, katliama mâruz kalan, en acımasız soykırımlara muhatap olan, zulüm altında inim inim inleyen, her yandan kuşatılmış, onuru çiğnenmiş, devlet başkanları bile muhasara altına alınmış, mazlum, mâsum, mahzûn, mahkûm ve mağdur olan insanlar… Çâresiz bırakılan, umutları yok edilen, hak arama yollarının tamamı ortadan kaldırılan ve tarih sahnesinden silinmek istenen bir toplum: Filistin Halkı...
Her türlü vahşeti sergileyen, ırkçılıkta insanlığı dehşete düşüren, saldırganlıkta dur durak bilmeyen, mâsumların kanı sel edilerek, mazlumlar en hayâsız bir biçimde katledilerek kur/dur/ulan bir eşkıyâ devlet… Lânetlenmiş bir kavim... Bu devlet; Sabra ve Şatilla katliamlarına Ramallah’da, El Halil’de, Nablus’da, Cenin’de, Gazze’de, Doğu Kudüs’te yenilerini ekleyen, savunmasız sivillere alçakça saldıran, tarihte görülen en büyük jenositlerden birini yapan çağdaş firavunların devleti… Bugüne kadar devamlı insanlık suçu işleyen, BM’nin hiçbir kararına uymayan ve uygulamayan, AB’nin/ABD’nin desteğiyle dünyaya meydan okuyan terörist bir devlet: İsrail Devleti...
İsrail, müstakil bir devlet olarak İslâm Dünyası’nın kalbine İngilizlerin eliyle bir hançer gibi saplandığı günden beri Ortadoğu’da kan, gözyaşı ve dram hiç bitmedi. Filistin’de; zulüm, vahşet ve katliam her geçen gün daha fazla ivme kazandı. Son günlerde Gazze’ye durmadan bomba yağdırılırken, aralıksız Yahudi saldırısına uğrayan ve dünyanın gözü önünde şedit bir soykırım uygulanan bu kutsal topraklarda, her gün mâsum Filistinlilerin üstüne devamlı bomba yağıyor. Filistin’de, insanların kanını donduran bir kıyım ve acımasız bir kırım yaşanıyor. Ve bütün bunlar olurken; birliğini çoktan yitirmiş, Filistinli kardeşlerine ağlayıp sızlamaktan, düşmana lânet yağdırmaktan başka elinden bir şey gelmeyen bir buçuk milyar âciz bir ümmet yaşıyor dünyada... Bu ümmet, ne yazık ki O mübarek isme hakkıyla lâyık olamayan günümüzdeki Muhammed Ümmeti...
Bin yıldır İslâm’ın bayraktarlığını yapan, ama şu anda kendi inancından, kendi “kadim tarihinden” kendi kutsallarından, kendi kimliğinden, utan/dırıl/an, kendi gücünden korkan, kendi ayak sesinden ürken, sâhip olduğu mukaddes değerlerden uzaklaş/tırıl/an; “ne pahasına olursa olsun” mantığıyla AB’nin/ABD’nin kulu kölesi yapılmaya çalışılan, “titreyip kendine dönmemesi” için uyuyan / uyutulan, “Ne İsâ’ya, ne Musâ’ya yaranan”, “İki câmi arasında bî-namâz kalan” bir millet: Türk Milleti...
Küreselleşmenin “Global terör”e dönüştüğü, “Sonsuz Adâlet”in “sorgusuz adâlet”e tedvîr edildiği, 11 Eylül sonrası dönemde ABD destekli İsrâil’in “Küresel terör” ve “sınırsız saldırı” gerçekleştirdiği, suskun “Hür Dünya”nın (!) küreselleşmenin iflâsını -daha doğrusu küreselleşmenin bir mânâsının da ‘sorgusuz adâlet ve sınırsız saldırı’ olduğunu- îlan ettiği bir zaman dilimi: Milenyum...
Hem kendisi, hem de çevresi mübârek kılınan Filistin topraklarının bugünkü hâline baktığımızda yüreğimiz kan ağlıyor. Filistin yine kan gölü... Yine Müslüman kanı dökülüyor, yine masum insanlar katlediliyor. Yine, sapan taşıyla vatanını savunmaya mecbur bırakılan çocuklar öldürülüyor... Yine Gazze’de insanların evleri başlarına yıkılıyor, çoluk çocuk demeden savunmasız Filistinliler kurşuna diziliyor ve her çeşit kıt’al sergileniyor… Yine İsrail tarafından en korkunç savaş suçları işleniyor Filistin topraklarında. Beş yaşında şehid olan Ömer’ler, evladına doyamayan Zehrâlar, babasının yanında katledilen Muhammed Durralar, Siyonist füzeleriyle vurulan Şeyh Ahmed Yâsinler, Abdulazîz el-Rantisîler ve onların yerine geçen liderler toprağa veriliyor… Orada, her gün gökyüzünü saran bulutlar, bomba yağmurlarıyla kararıyor. Filistinlilerin hayâta dâir talepleri simsiyah bir renge dönüşüyor. Ve insanların umudu, fosfor bombalarıyla yanıyor Gazze’de…
Gözleri görmeyen, kulakları duymayan, yürekleri hissetmeyen, gönlü gözünden çok evvel körleşmiş, vicdânı kulaklarından çok önce sağırlaşmış, kalbi beyninden daha fazla taşlaşmış bir “insanlık…” “İnsanlık”, şehit edilen mâsum ve mazlum Filistinlilerin cansız bedeni altında kalırken; “İnsan hakları, demokrasi, terörle mücadele, hukukun üstünlüğü” prensipleri de Gazze’deki binaların enkâzına gömülüyor…
İşte bu küreselleşen (?) zaman diliminde lânetlenmiş bir kavim, en acımasız insanların bile kanını donduracak metotlar uygulayarak, Filistin halkına ve onun BM tarafından tanınan meşrû devletine ve topraklarına saldırıyor. Acılar içinde büyüyen 13 yaşındaki bir Filistinli kızın “Utanın!” diye feryat eden çığlığının kulaklarda yankılandığı, ama utanacak yüzün kalmadığı “yeni bir dünya düzeni” (!) yaşanıyor 2009 yılında...
İşgalci Yahudiler; ayrım gözetmeksizin sivil halk üzerine ateş açıp, yaşlı, kadın, çoluk çocuk demeden binlerce Filistinli Müslümanı şehit ediyor. Gazze, Siyonistler tarafından en acımasız savaş silahlarının denendiği bir çeşit savaş laboratuvarına dönüştürülüyor. Filistin’de vahşet filmlerini aratmayacak ve hatta onlara taş çıkartacak sahneler yaşanıyor. Gazze’nin bütün yerleşim yerleri bombalanıyor. Silahsız insanlar sokaklarda kurşunlanıyor. Bütün dünyanın gözü önünde insanlar hayatının baharında solduruluyor. Gök ekin misâli biçilen çocuklar insafsızca öldürülüyor. İsrail uçakları BM Yardım Binasını vuruyor, hastaneleri bombalıyor, okulları yerle bir ediyor, ambulanslara saldırıyor ve zeytin gözlü masum bebekleri fosfor bombalarıyla yakılıyor… Mazlum Filistinli yaralılar, aç bi-ilaç şehit oluyor… Bütün bu olanlar karşısında; hukuk, adâlet, Helsinki Sözleşmesi, insan hakları vs. ne hikmetse (?!) “Batı” tarafından rafa kaldırılıyor...
AB; Gürcistan için hemen devreye girip, Rusya’nın saldırılarını durdururken, Bosna’dan sonra Filistin’de de katliama göz yumuyor ve Müslümanlar inim inim inlerken her zaman olduğu gibi “üç maymun”u oynamaya devam ediyor. Türkiye’nin PKK terörüne karşı yapacağı sınır ötesi operasyonlara karşı çıkanlar, İsrail........
© Enpolitik
