menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Nurettin Topçu’yu Hatırlarken – II –

12 0
18.08.2025

Sınıfta Tanıdığım Nurettin Topçu’dan İzlenimler [1]

Bendeniz merhum Nurettin Topçu’yu “resmî hoca sıfatıyla” meslek hayatının 35. yılında, yani zirvesindeyken 1969 baharında tanıdım (göreve atanma tarihi: 29 Eylül 1934.) 1965 sonlarından beri şahsen de tanıyor, çok sık giden ilk halkadan olmasam da Hareket dergisi yazıhanesindeki sohbetlerinden biliyordum. Fakat 1969 baharında, felsefe son sınıf öğrencisi iken, kendisi de bir felsefe doçenti olarak İstanbul Erkek Lisesi’nde öğretmenlik yapmaya devam ediyordu. O yıllarda Fakültemizde, sırf öğretmen olmak isteyenler için açılmış “Öğretim Lisansı” adıyla bir pedagojik uygulama programı vardı. Bu programı takip etmek için adı geçen Liseyi ve felsefe öğretmeni olarak da Nurettin Topçu’yu seçtim. Böylece onun sınıfta da talebesi olma fırsatı buldum.

Bir ay boyunca bölümden bir arkadaşımızla felsefe, sosyoloji ve mantık derslerine kendisiyle birlikte girip çıktık. Merhum Orhan Okay’ın bir yazısında tasvir ettiği gibi “başlangıçta” da olsa “haşin ve sert” tabiatına şahit olmadım, fakat “müsamaha kabul etmez” olduğu şüphesizdi. Meselâ, bir ders esnasında sıranın birinde lâkayt ya da gevşemiş hâlde oturduklarını fark ettiği anlaşılan iki talebesini “burası kahve değil” diye ikaz ettiğini hatırlıyorum. Bir başka örnek; bir mantık dersinde idik ve kendi yazdığı mantık kitabından bir bölümü anlattı. Sanırım on-on beş dakika kadar vakit kalmıştı ki, sözlü sınav yapmak istedi. Cebinden not defterini çıkardı, bir öğrencinin adını okudu, ayağa kalkıp tahtaya kadar gelen çocuğa bir soru sordu, cevap alamadı. Bir daha, yine cevap alamadı. Üçüncüyü de sordu mu hatırlamıyorum, yerine geçirdi ve deftere bir not yazdığını gördüm. İkinci bir öğrenci de aynı şekilde cevap veremeden mahcup şekilde oturdu. Ondan sonrakiler ayağa kalkıp “çalışmadım hocam” diyerek ve tahtaya gelmeden yerlerine oturdular. Hoca isim okumaya devam etti, geriye kalan öğrencilerin de tümü aynı mazereti beyan ettiler. Böylece sanırım 20-25 kadar öğrencinin hepsini yoklama yaptı. Ders zili çaldı, birlikte çıktık. Öğretmenler odasına geçerken gülümseyerek, “Efendim, Millî Eğitim yeni bir uygulama getirdi; yazılı imtihan günlerini öğrencilere haber veriyoruz; onlar da o güne mahsus çalışıp hep 9-10 alıyorlar. Oysa öğrenci ders ve imtihanlara her gün hazır olmalı. Biz de ara sıra böyle yoklama yapıp dengeyi sağlıyoruz” dedi. Elindeki not defterini açıp gösterdi. Gerçekten yazılı sınavları hep 8, 9,10 idi; fakat o günkü yoklamadan tamamı sıfır (0) almıştı. Sanırım öğrencileri onun ne kadar değerli bir hoca olduğunun farkında idiler ve bu derece radikal bir sınav uygulamasına çıt çıkarmamışlardı. Bizim onu başka kanallardan da tanıdığımızdan habersiz iki öğrencisi, bir ara bana hocalarının “Fransız filozofu M. Blondel’in öğrencisi olduğunu” naklederek -ki doğrusu tam olarak öyle değil, çünkü Topçu vardığında Blondel emekli olmuş gözüküyor- aynı kanaati bende de uyandırmaya çalışıyorlardı. Ayrıca derslerde hocalarını büyük bir saygı ile izliyorlardı. Topçu hoca, derslerinde geniş kültür hazinesinden verdiği örneklerle ve her filozof ya da ekol için ders sonunda yaptığı rasyonel eleştirilerle felsefe derslerini cazip hâle getirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. İzmir yıllarında öğrencisi olmuş olan Doç. Hüseyin Batuhan’ın tanıklığına bakılırsa, Hoca erken öğretmenlik yıllarında diğer hocalardan farklı bir şekilde talebeleriyle daha........

© Enpolitik