TÜRKİSTAN KÜLTÜR TERKİBİ: FİKRİ TOPOGRAFYA
Bu yıl üçüncüsü düzenlenen 18. Yüzyıldan Günümüze Türk İslam Siyasi Düşüncesi Kongresi (9-10 Ekim 2025, Aksaray) sunduğum bildiri merkezli bilgi vererek, “Türkistan Kültür Terkibi”nden ne kast edildiğini açımlayacağımı belirtmiştim.
“Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırma” projesi temellendirmek açısından bu terkibe dair bir açıklama “deneme”si takdim edeyim. Bunun “İç Asya’dan Türk olarak geldik, Anadolu-Ön Asya’da Türk olarak kaldık, Akdeniz Medeniyetini Türk olarak oluşturduk” önermesinin felsefî temellendirmesinin öncüllerini açıklamama yardımcı olacağını ümit ediyorum. Çünkü “Türkistan Kültür Terkibi” ifadesinden kastım, yalnızca tarihî bir coğrafyayı değil, aynı zamanda bu coğrafyada şekillenen bilgi, inanç ve değer sistemlerinin oluşturduğu fikrî yapıyı ve bunu hayata geçiren siyasal birimleri de ifade eder.
Atayurt’tan getirdiğimiz, Anadolu’daki kadim medeniyetlerin birikimini, günümüz Batı felsefesinin verileni birlikte okumamızı temellendirmede bu terkibi anlamak, olası risklerine dikkat ederek yeni açılımlar yapmak önemli. Çünkü bu terkip, Orta/İç Asya Asya’nın sadece “Merkezi Avrasya”nın değil kadim dünyanın (Asya-Avrupa-Kuzey Afrika) ticaret ve kültür merkezi olduğunu ifade ettiği için ufkumuzu genişletir. Aynı zamanda Türk aklının Fars ve Arap Aklı ile eş güdümlü olarak hareket edip, Helenistik felsefenin verilerini değerlendirip etik-politik birimler (Gazneliler, Büyük Selçuklular –Kirman-Anadolu-Irak-Suriye Selçukluları, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti) kurmasına işaret eder. Bu da “Fikrî topografya” kavramsallaştırmasının oluştuğu teorik boyutunu ve hayata geçirilme süreçlerini, mekânlarını gösterir. Dolasıyla Türklerin ele geçirdikleri toprakları nasıl “yurt kıldıklarını” yani toprak/vatan-dil- kültür ile bağını ortaya koyması açısından önemlidir.
2015 yılında Aksaray, 2017 senesinde Kastamonu’da gerçekleşen, gelecek yıl da nasip olursa Kırıkkale’de Hasan Yaylı hocamın koordinesinde düzenlenecek olan bu kongre serisini Türkistan-Türkiye kültürel sürekliliğinin kamu yönetimi, siyaset bilimi ve uluslararası disiplinlerde görev yapan akademisyenlerin bakış açılarından istifade etmemiz açısından son derece önemsiyorum. Çünkü kadim dünyada, Avrasya coğrafyasında Gaznelililer ile birlikte başlayan, Selçuklular ile ivme kazanan, Osmanlılarla bir dünya gücüne dönüşen ve yaklaşık bin yıl süren Türk Hâkimiyetinin kamusal ve toplumsal boyutlarını güncellemeye vesile oluyor.
Türkiye Cumhuriyetinin de bu sürekliliğinin nihai halkası olduğunu düşününce Türk Dünyasının Jeo-Politik ve Jeo-Kültürel Haritasını çıkarmaya yönelik bu etkinliklerin günümüzde yaşanan sorunlara çözüm önerileri üretmeye katkı sağlayacağına, “Türklük Bilincini” güçlendireceğine inanıyorum. Değerlendirme oturumunda (10.10.2025) söylediğim hususlar bağlamında biraz da açayım müsaadenizle.
Önümüzdeki yılki kongrede en azından bir oturumun kamu hayatının belirlenmesi etkin olan klasik metinlerin okunma yöntemine dair olmasında yarar var. Bu kaygıdan hareketle 2006 yılında Liberal Düşünce Topluluğundaki siyaset bilimi ve kamu yönetimi kongrelerinden tanıdığım Serhat B. Baytekin hocamın çıkarmaya başladığı Muhafazakar Düşünce Dergisinde John Passmore’nun “Tarih Yazımı ve Felsefesi” adlı metni çevirip yayımlamıştım. Kadim felsefî teorilere dair eserlerin birkaç farklı şekilde ele alınıp incelenmesine dair yöntemleri ana hatlarıyla anlatıyordu. (Yeniden basımı: Kur’anın Tarihsel ve Evrensel Okunuşu, Fecr yayınevi, 3. Basım, 2017, 393 vd)
Kongrede yöntem meselesini gündeme gelince, R.H.Aksungur’un önerisiyle doktora dersinde Bîrûnî’nin geliştirdiği yöntem üzerine dün (15.10.2025) oldukça yetkin bir müzakere gerçekleşti. Malum her dem yeniden okunduğu ve yeni bakış açıları geliştirmeye vesile olduğu için “klasik/muhalled/ölümsüz eser” adını alanların başında gelir. G. Sarton’dan hareketle söyleyecek olursak, “Antik Çağ Ve Avrupa Rönesans’ı Arası Döneminin En Büyük Bilim İnsanı Bîrûnî”dir.
Matematik, trigonometri, astronomi, fizik, jeoloji, psikoloji, mineraloji, farmakoloji ve mukayeseli dinler tarihi üzerinde çalışan Bîrûnî’nin (362/978-453/1061) Kitâb'üt-Tahkîk mâ li'l-Hindadlı eseri her dem okunan ölümsüz/klasik bir eser haline gelmiştir. W. M.Watt’dan hareketle söyleyecek olursak, “fikirlerle hadiselerin irtibatı”na güzel bir örnektir. Gazneli Sultan Mahmud İndus havzası, Ganj vadisi ve güneyde Hint Okyanusa kadar olan bölgeyi ele geçirmişti. (1002-1026) Bîrûnî İslâm âleminin önünde açılan bu yeni coğrafyaya büyük ilgi duymuş ve bu eser ortaya çıkmıştır.
Bu metin Türk aklının ele geçirmeyi hedeflediği bölgelerin jeo-politik ve jeo-kültürel açıdan ön incelemesi olarak görülebilir. Çünkü Gazneli Mahmut Hindistan'a yönelince, orada Sankritce öğrenmiş, geleneksel Hint tarihi, Hint (astronomisi, astrolojisi gibi) bilimlerini ve örf ve adetlerini (Tanrı inancı, avatar öğretisi, kast sistemi, kastlarla özgü kurallar, kutsal yerler, ziyaret adabı, kurban ve kefaret törenleri, dinî i bayramlar, oruç günleri, evlilik ve ölümle ilgili uygulamalar) incelemiştir.
Bunun yanı sıra matematik, astronomi, fizik ve çeşitli doğa bilimleri ile pozitif ilimler ile coğrafya üzerinde çalışmış, tıp ve deneysel fizikle de uğraşmıştır. Burada aynı zamanda yöntemini de görmek mümkündür; hakikat sevgisine, eleştirel düşünceye, keskin bir gözleme, dünya kültürlerine karşı şaşırtıcı bir açıklığa ve objektifliğe sahip olduğu görülmektedir. Gözlem, nesneyi zamanında ve yerinde değerlendirmeye dayanır, der ve çeşitli tanıklık biçimleri hakkında analizler yaparak yöntemini oluşturur. Adil ve doğru olmayı en temel özellik olarak görür. Bîrûnî, bir konuyu anlamadığında veya bir kısmını izah edebildiğinde bunu net bir şekilde söyler, özür diler ve bu meseleyi bir başka yerde açıklamayı vaat ederdi. Bilgisinin sınırlarının kesin çizgilerle çizerdi.
Benzer durum Türklük bilinci sancağını Gaznelilerden devralan Selçukluların liderlerinden birisi olan Sultân Mehmed Tapar’ın devrinin maliye bürokratlarından İbnü’l-Belhî’den Pârs geleneği hakkında bilgiler istemesinde görülür. İbnü’l-Belhî’ dedesinin yanında Pers divanında yetişmiş önemli bir bürokrat âlimdir. Aslen Belh’li olup, terbiyesini Pars’a aldığını, vergi kanunları ve uygulamalarını Pars’da bellediğini söyler. Belhî, Beyânü’l-Edyân, (485/1092) ilk milel ve nihâl yani dinler ve mezhepler tarihine dair eser yazar. Dönemin Tek Tanrı inancını yasıtan şu ifadelerine lütfen dikkat buyurunuz: ‘Türkler Tanrı’ya Tengri derler. Bir Tengri yani Tek Tanrı (Yekî Hodâ) ve Kök Tengri yani Uluğ Tanrı (Hodây-i Asmân) derler. [Türklerin Tanrı’ya] Uluğ Bayat dediğini de işittim ki bütün büyüklerin en büyüğü [manâsına gelir].’ Bu dakik dimağın Kök-Tengri tercümesinde Yekî Hodâ ve Hodây-i Asmân tercümelerini ıskalamamak lazım gelir, asmân lafzı Farsça’da Gök manâsınadır; (Pârs-nâme, Takdim, Tercüme ve Notlar, R.H.Aksungur, (İstanbul: Post Yayınevi, 2023),7-14,20.67-70, 123, Ebû’l-Meâlî Nimetullâh Fakih Belhî, Beyânü’l-Edyân,137, Chrestomathie Persane I, ed. Ch. Schefer, Paris, 1883. Türkçe basım aşamasındaki metinden istifademe sunan RH Aksungur hocama teşekkür ederim) Bu İslâm öncesi ve sonrası geçişini göstermesi açısından son derece önemli bir tespittir
Bir klasik metin inceleme açısından Bîrûnî niye önemli derseniz, kronolojik esaslara göre olayların tarihini kontrol edip, haberin doğru olup olamayacağını tespit etmeyi öncelemesindendir. Bu açıdan onun kronoloji cetvelleri ve verdiği bilgiler oldukça önemlidir. Kaynak araştırmada son derece titiz ve başarılıdır. Haberlerini ya yazılı kaynaklar ya da şahitlere dayandırmaktadır.
Yöntem olarak yazdığı bölümüne önce kısa bir giriş yapar, sonra dini inanç ve uygulamalara dair Sanskritçe eserlerden yapılmış uzun iktibaslar veya yazarın bizzat gözlemlediği edebiyat, tarih, coğrafya, hukuk konularına dair bilgiler verir. Üçüncü kısımda ise konunun daha iyi anlaşılması için İslam, Yunan veya İran düşüncesiyle benzerlikler üzerinde durur ve karşılaştırmalar yapar. Bazen de bölümün sonunda konuya dair düşüncelerini kısaca tekrar eder. Özetle her bölüm baştan sona iyi düşünülmüş bir planla yazılmıştır. Eser bir geometrik plan dâhilinde yazılmış, rast gele yazılmış bir cümle ne de gereksiz uzatılmış ifadeler yoktur. Geçmiş dönemlere ait rivayetleri olduğu gibi aktarmak yerine onları farklı kaynaklarda doğrulatmaya ve anlamaya çalmış, akıl ve doğa yasalara aykırı bulduklarını reddetmiştir.
Pozitif ilimlerdeki vukufiyetinin yanı sıra beşeri/tinsel disiplinler açısından muhalif görüşleri........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon