menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

YENİDOĞAN ÇETESİ DAVASI

9 0
previous day

Kamuoyunun bildiği üzere Gelecek Partisi olarak, Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan ve kamuoyunda "Yenidoğan Çetesi" olarak adlandırılan davayı başından beri yakından takip ediyoruz.

Dördüncü duruşmayı da İnsan Hakları Başkanı olarak, Sosyal Politikalar Başkanımız Aynur Algül hanımla birlikte takip ettik. Duruşmada ara karar verildi ve bir sonraki celse 30 Haziran’a ertelendi.Tutuklu sanıklardan 10’u hakkında da tahliye kararı verildi.


Tahliye edilen sanıklar arasında, davaya müdahale dilekçemiz ekinde ilk duruşmadan önce tarafımızca dosyaya sunulmuş olan ve kamuoyuna yansıyan 2016 tarihli bir ‘Suç Raporu’nda ismi geçen kişilerden biri de yer aldı.

ÜZGÜNÜM!

Hukuk adına üzgünüm, adalet adına üzgünüm, insan hakları adına üzgünüm...

Zira bana göre, dosyaya sunduğumuz 'suç raporu'nda adı geçen kişiler yönünden davada öncelikle araştırma genişletilmeliydi ve tahliyelere ona göre karar verilmeliydi...

Unutmayalım ki;

Bir beşik boşsa, sadece bir çocuk eksik değildir...
Bir toplumun umutları, hayalleri ve geleceği de eksilmiş demektir...

DOSYADA YENİ BİR AŞAMAYA GEÇİLDİ

Geçtiğimiz hafta başında, bu dava kapsamında yeni bir gelişme yaşanmış ve yeni iddianame mevcut ana dosyayla birleştirilmişti. Böylece sanık sayısı 46’dan 58’e, tutuklu sayısı ise 29’a yükselmişti.

Bir hukukçu olarak, bu birleştirme “Acaba bazı sanıkların tahliyesine zemin hazırlar mı?” sorusunu aklıma getirmişti. Ne yazık ki gelişmeler endişemi teyit eder nitelikte oldu.


BİRLEŞTİRİLEN DOSYANIN SANIKLARI İFADE VERDİ

Kamuoyunun, soruşturma savcısına yönelik tehdit iddialarıyla tanıdığı Mustafa Kemal Zengin'de duruşmaya sanık olarak katıldı ve ilk kez savunma yaptı.
İfadesi kamuoyunda tam bir 'pişkinlik" örneği olarak değerlendirildi.

Kısaca dedi ki;

“Buradaki bir grup devleti tırtıklamaya başlamış.”

“Denetlenmemişler.”

"Savcının çekindiğini düşündüm. Çikolatamızı alıp gittik.Çayımızı içip konuştuk"
"Bu kadar bebek ölürken hastaneleri neden kapatmıyorsun? Hastane yöneticilerini, doktorları neden tutuklamıyorsun? Dedim, serzenişte bulundum."


"Ben savcıya insanların cinnet anında neler yapabileceğini söyledim.Ortada bir tehdit yok."

“Bu dava Türkiye’nin en büyük utanç davasıdır.Burada bir iki tane gariban hemşireye ceza verip Türkiye’deki sağlık sorununu çözeceksek vay halimize."

“Herkes işin içinde, tepeden aşağıya.”

Bebekler ölürken sen 18 ay nasıl seyredebilirsin?”

“Hastaneler kapandığı için mutluyum… Ama isim değiştirip yeniden açılacaklar.”


“Bebekler ölürken il sağlık ve ilçe sağlık müdürlüğü neredeydi?”

“Hastaneler kapanmasa, bebekler ölmeye devam edecekti…”


“Ben bu suçtan anamın ak sütü gibi çıkacağımı biliyorum.”


Sanığın bu açıklamalarının, devam eden yargı süreci çerçevesinde değerlendirileceğine inanıyoruz.

HASTANE YÖNETİMİ HASTA BULMALARINI İSTİYORMUŞ


Tape kayıtlarına ve sanık ifadelerine göre, bazı hastane yöneticilerinin hastane çalışanlarından hasta bulmalarını talep ettiği öne sürülmektedir.

Bu bağlamda, sanık Başhemşire Nigar Kubilay’ın, tape kayıtlarında geçen; hastane çalışanlarından “yenidoğan bebek ve gebe kadın bulmalarını' istemesine ilişkin beyanı da dikkat çekiciydi:

“Hastane yönetimi benden hasta bulmamı istiyordu...böyle bir ortamda........

© Enpolitik