Netanyahu vakası ve uluslararası hukukun hiyerarşik çöküşü
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin hakkında tutuklama kararı çıkardığı bir devlet başkanının, UCM'ye taraf bir Avrupa Birliği ülkesinde devlet töreniyle ağırlanması, yalnızca bireysel cezasızlık değil; uluslararası hukukun işleyiş mekanizmalarının da fiilen çöktüğünü ortaya koymaktadır. Bu tablo, küresel düzenin temel belirleyicisinin hukuk değil, güç olduğunu açıkça göstermektedir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), 2024 yılı Kasım ayında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve dönemin Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar kapsamında tutuklama emri çıkardı. Suçlamalar, başta Gazze'de sivillerin sistematik olarak aç ve susuz bırakılması, sağlık hizmetlerine erişimin engellenmesi, insani yardım koridorlarının tıkanması ve tıbbi personelin hedef alınarak öldürülmesi gibi ağır ihlallere dayandırıldı.
Bu kararın meşruiyeti, yalnızca Roma Statüsü’ne değil; aynı zamanda Cenevre Sözleşmeleri ve teamül hukuku ilkelerine dayanmaktadır. Özellikle çatışma ortamlarında tıbbi hizmet sunan personelin korunmasına ilişkin 1949 tarihli I. Cenevre Sözleşmesi ihlal edilmiştir. Bu bağlamda, kısa süre önce açıkça tanımlanmış bir ambulans konvoyuna uyarı yapılmaksızın ateş açılması sonucu onlarca sağlık görevlisinin yaşamını yitirmesi, uluslararası ceza hukuku bakımından ciddi bir suç teşkil etmektedir. Öldürülen sağlıkçılardan Rıfat Rıdvan’ın cep telefonuna kaydettiği son görüntüler, bu saldırının bilerek ve kasten gerçekleştirildiğini gösteren doğrudan delil niteliğindedir.
Ancak bu karardan yalnızca aylar sonra, Mart 2025’te Netanyahu’nun Macaristan’a gerçekleştirdiği resmi ziyarette, UCM’ye taraf olan bu ülke tarafından diplomatik törenle karşılanması ve ardından Macaristan’ın Mahkeme’den çekilme iradesini ilan etmesi, uluslararası hukukun normatif dayanaklarının açık bir şekilde askıya alındığını göstermiştir.
Roma Statüsü’nün 127. maddesi uyarınca, çekilme........
© Elips Haber
