menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

‘Mülkiyet hakkı’ ve yargısız cezalandırma

18 0
27.10.2025

AKP iktidarının TBMM’ye sunduğu “yeni torba yasa taslağı”nda muhalif medyanın bile fark etmediği bir hukuksuzluğu gündeme getiriyordu Yeni Şafak. “Savcılara, Hâkim kararı olmadan kişilerin malvarlıklarına el koyma yetkisi” verilmesinin sakıncasına dikkat çekiliyor “Savcılara tanınacak, ‘Önce el koy, sonra bakarız’ yetkisiyle hüküm kesinleşmeden verilecek tedbir, kişiyi fiilen cezalandırma sonucunu doğurur” deniyordu.

Yeni Şafak görmek istemiyor olabilir ama mevcut uygulama zaten böyle. Yeni düzenlemenin tek farkı hâkim kararına da gerek duyulmaması. Halen, bir savcı istiyor, Sulh Ceza Hâkimliği’nde tek hâkim karar veriyor; malvarlıklarına ve şirketlere el konuyor ve hemen TMSF’ye devrediliyor. Yargılama ve mahkeme kararı olmadan peşinen cezalandırılıyor insanlar.

Onlarca, belki yüzlerce örnek vermek mümkün ama uzağa gitmeye gerek yok. İki gün önce gazeteci Merdan Yanardağ’ın gözaltına alınması ve ardından Tele 1’e el konulması “hüküm kesinleşmeden fiilen cezalandırma”nın, yani yargısız cezalandırmanın çarpıcı bir örneği.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, “İstanbul Sulh Ceza Hâkimliği’nin, TMSF’nin Tele1’e kayyum atanmasına karar verdiğini” duyurduğunda bırakın Merdan Yanardağ hakkında mahkûmiyet kararı verilmesini, henüz Emniyet’te ifadesi bile alınmamıştı!

Başsavcılık, “Merdan Yanardağ’ın, casusluk ile suçlanan Hüseyin Gün adlı kişiden ‘menfaat temin ettiğini’ ve ‘seçim sürecinin basın ayağı olduğunu’ öne sürdü, birkaç saat sonra da cezası ilan edildi! Ne bir yargılama ne de bir mahkeme kararı! Hiçbirine gerek duyulmadı, Başsavcılığın “Anlaşılmıştır” hükmü ile Merdan Yanardağ “casus” yapıldı, cezası Tele1’e kesildi.

Atanan kayyum da dalga geçer gibi, kanala el koyup haberleri yarıda kestirdi, hemen “penguen belgeseli” yayını başlattı. YouTube’daki bazı videoları sildi, hesabı da kapattı. Bizatihi bu tavır bile amacın hukuksal bir işlem değil, muhalif bir kanalın susturulması olduğunu ortaya koyuyor.

Maalesef artık televizyonlar başta olmak üzere muhalif medya hukuk güvencesinden tümüyle yoksun ve her an kayyuma devredilme tehdidi altında. Ama bu yargısız cezalandırmalarla ne eleştirel gazetecilik susturulabillir ne de toplumun gerçekleri öğrenmesi engellenebilir.

KKTC, Türkiye için “82” olmuş bile

G-82, “milli güvenlik aleyhine faaliyet gösterenler” N-82 ise “ülkeye girişi 'ön izin' koşuluna bağlanan yabancılar”a verilen tahdit kodu.

Bu kodlar, Türkiye’de pek bilinmiyor, konuşulmuyor ama Kıbrıslı Türkler için büyük bir sorunun adı. 2021’den bu yana Kıbrıs’tan gelen aydınlar, gazeteciler ve kimi muhalif isimler, bu kodlarla havaalanından geri çevriliyor; Türkiye’ye alınmıyor.

Hiçbir hukuki gerekçesi, yasal dayanağı olmayan Türkiye’ye giriş yasağı uygulaması bir belgesele konu oldu. “Kod 82” adı verilen belgesel, “Kıbrıslı Türklerin yaşadığı kritik dönemin toplumsal belleğe kazınmasını amaçlayan çalışma” olarak tanımlanıyor.

“Kod 82”, seçimden bir hafta önce de Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği’nde gösterildi. Gösterim öncesinde konuşan Gazeteciler Birliği Başkanı Efdal Keser, Türkiye’ye girişi yasaklananlar konusunda yaptıkları girişimlerin sonuçsuz kalmasından üzüntü duyduğunu söyledi.

Malum, bir yandan seçimlerde AKP iktidarının desteklediği Ersin Tatar’ın kaybetmesinin nedenleri üzerine analizler yapılıp duruyor; öte yandan da MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin, KKTC’nin Türkiye’nin 82. kenti olarak ilan edilmesi yolundaki sözleri gündemde.

Maalesef Bahçeli’nin isteğinin Türkiye Cumhuriyeti’nde bir karşılığı da var ki, Kıbrıslı Türkler için uygulanan yasaklara “82” kodu veriliyor! Bu yasaklama kodu da adadaki insanların Türkiye’ye yönelik tepkisine yol açan nedenlerden biri…

Beş çocuğu ölen kadını karalama hafifliği........

© Elips Haber