Yaşlı Türkiye’nin sessiz çığlığı
“Yapay zeka” cümle içinde en çok geçen iki kelime. Hükümetlerden şirketlere, üniversitelerden sosyal medyaya kadar herkesin dilinde. Çok tartışıyoruz, tam olarak niye ve ne tartıştığımızı bilemiyoruz. Kimse de haksız değil, yol su elektrik gibi bir şey yapay zeka… Ama böyle de olmuyor. Çorbaya çevirdik, zaten hazırlığımız yok, tek tek mi ele almalı!
Bir açıdan demografi tartışılmadan yapılan yapay zeka tanımları ya da yorumları bir gelecek fantezisinden öteye gitmiyor. Rutin dönemlerde açıklanan demografik rakamlar geçen hafta yine paylaşıldı. Demografi kelimesini balon gibi şişirip patlatmadan durabilir miyiz? Güzel geçmesi için dua edilen yaşlılık, bir kriz. Türkiye’de bu iş çığlık çığlığa. Ülkemiz artık “çok yaşlı” nüfus grubunda; 65 oranı yüzde 10,6.
Acıdır tartışmaların gölgesinde, sessiz ama kesin bir gerçek var ki, yapay zekayla çok ilgili. Dünya yaşlanıyor. “Bunda bilinmeyen ne var?” diye mi düşünüyordunuz; hemen anlatacağım. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 80 yaş grubunda demans prevalansı yüzde 20’lere ulaşıyor. Yaşlılık artık böyle bir şey. Paralel evrende geçiyor.
80 nüfus her ülkede en hızlı büyüyen demografik grup. 2020’de dünya üzerinde 143 milyon insan bu yaş grubundaydı; 2050’ye gelindiğinde sayının 426 milyonu aşması bekleniyor. Bu, sadece bir yaş istatistiği değil, sağlık sistemlerini, ekonomiyi ve toplumsal dengeleri baştan sona değiştirecek bir dalga.
Bu nüfusun önemli bir kısmı, tıbbi çözümü henüz bulunmamış demans ve Alzheimer gibi hastalıklarla yüzleşecek. Demans vakalarının yarısından fazlası Alzheimer tipi. Bu, sadece tıbbi değil, aynı zamanda ekonomik bir kriz. Bakım masrafları, ailelerin iş gücüne katılımını azaltan etkiler, devlet bütçelerinde sosyal harcama baskısı…
Uzmanların........
© Ekonomim
