“İsviçre Çakısı” gibi olmak…
Mustafa BAŞAR
Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi
Ailece Yeşilçam filmlerini sıkça izleriz çünkü çok severiz. Sanıyorum Türkiye’de birçok kişi bizimle aynı duyguları paylaşıyordur; eski Türk filmlerinin diğer tüm sinema çeşitlerinden farklı bir dokusu, bambaşka bir lezzeti var. Daha sıcak, daha samimi bu filmler. Öyle olmasalardı yüzlerce kez izlediğimiz, neredeyse her sahnesini ve her repliğini ezbere bildiğimiz filmleri tekrar tekrar nasıl izlerdik ki? Yakın dönemde eski Yeşilçam filmlerinin tadına yakın filmler de çekildi. Bu filmlerde öne çıkan az sayıdaki isimlerden biri de Ata Demirer bizim için. Seyyar bir çiğ köfte satıcısını canlandırdığı bir filminde, İstanbul’da başı belaya girince soluğu Gökçeada’da alır. Plansız bir şekilde geldiği bu güzel adada turizm açısından sezon sonudur ve iş ararken sahildeki bir işletmenin sahiplerine kendisini “İsviçre Çakısı gibi adamım ben!” diye tanıtır. İşte tam bu sahnede çocuklar bana ve annelerine aynı anda sordular; İsviçre Çakısı gibi olmak ne demek? Ebeveynleri olarak, filmi durdurup çocuklarımıza farklı özellikleri de içeren, İsviçre’de üretilen bir tür bıçak olmasına karşın, bunun dilimizde bir çeşit terim olduğunu, kültürümüzdeki bazı deyimlerle (on parmağında on marifeti olmak gibi) aynı anlama geldiğini, “çok yönlü olmanın” önemini anlatmaya çalıştık. Ancak düşünmeden edemedim, çocuklar şu kısacık yaşamlarında hiç İsviçre Çakısı görmediler ki; duymamış olmaları da gayet normal. Sahi, ben en son ne zaman görmüştüm ve duymuştum? Ya ikinci sordukları soruya ne cevap verecektik? Neden “Türk Bıçağı gibi adamım ben” demedi?
Trabzon’un Sürmene ilçesi, Bursa’nın Kestel ilçesi, Denizli’nin Yatağan kasabası ve hatta Sivas, Gaziantep ve Şanlıurfa illerimiz… Bu yerlerin ortak noktası nedir bilir misiniz? Evet, yüzyıllardır bu yerlerde son derece kaliteli, birbirlerinden farklı tür ve çeşitlerde bıçaklar üretilir. Osmanlı’ya başkentlik yapmış olan Bursa ilimizdeki Kestel ile Sivas ilimiz en eski geleneksel bıçakların üretildiği yerlerdir. Çünkü Osmanlı henüz yokken, Anadolu Selçukluları döneminde de buralarda çeşitli amaçlar için son derece kaliteli çelik bıçaklar üretiliyordu. Ancak elbette el emeği ile dünyanın çok sayıda farklı yerlerinde üretilen bıçak ve kılıçlar hep oldu. Her alanda olduğu gibi, global ölçekte markalaşmak için farklılaşmak, üretilmekte olan ürüne ek özellikler katabilmek şarttı. İşte 1891 yılında Karl Elsener bunu başardı! İş yaşamına bir demirci atölyesinde bıçak ustasının yanında çırak olarak başlamıştı. Disiplinle çalışarak, iyi bir zanaatkâr oldu ve sadece 24 yaşındayken, 1884 yılında cerrahi aletler ve bıçak üreten bir fabrika açtı. Kaliteli işçilikle ürettiği ürünler kısa sürede ülke yönetiminin de dikkatini çekti. İsviçre ordusunun, askerlerin hem yiyecek hazırlayabilmesi (konserve açacağı, bıçak vs.) hem de silahlarını söküp takabilmesi için (özellikle vida sökme) çok amaçlı bir alet ihtiyacı duymaya başlamasıyla "Soldier’s Knife" (Asker Bıçağı) olarak bilinen ürünü 1891 yılında piyasaya sürdü. İşte askeri amaçla üretilen bu ürün “İsviçre Çakısı”nın önünü açtı. Karl Elsener, geliştirilmiş bir versiyon olan "Offiziersmesser" (Subay Bıçağı) modelini de 1897 yılında........
© Ekonomim
