Düşmanını öğretmen yapamayan, düşmanına benzeyerek batar
Yahudi inancına sahip olanların yaşam örgütlenmesinin merkezi kurumlarında yaygın olmaları sürekli sorgulanan konulardan biri. Üniversitelerde; araştırma kurumlarında, finans merkezlerinde, ticaretin her alanında, medya kanallarındaki etkilerini genetik bir üstünlük olanak tanımlayanlar da var, yaşam örgütlenmesinde zorunlu konumlanmanın bir sonucu olarak değerlendirenler de.
Hiçbir toplum mutlak anlamda yetenekli ya da yeteneksiz değil. Toplumları farklı kılan, halkların iyi eğitilmesi ve kaliteli yönetilmesi. Kaliteli yönetim de “düşmanlarını öğretmen yapabilme olgunluğuna” erişmeyle mümkün. Asıl büyük tehlike ise “düşmana benzemede”.
Aç gözlülük kibirle beslenince
The Newyork Times’tan Sheila Katz, “ Yahudilerin kendi kaderini tayin etmesine duyduğu temel inancı anlatan ‘siyonist’ sözcüğünün artık hakaret olarak kullanıldığını görüyorum1” diyor; Yahudi topluluğunun dünyanın her yerinde artan kuşkularla yaşadığını kaygıyla anlatıyor.
Katz’ın “Siyonist tanımı” için seçtiği sözcükler, kavramının çıkış amacının masumiyetini yansıtsa da yaşananlar Yahudiler’in çektiği acıları, güce erişen başka Yahudiler’in önyargıları, yerleşik doğruları, kör inançları ve ezberleri unutturuyor. “Siyonist” sözcüğünün masumiyeti, “vaat edilmiş topraklar” inancı, “ırmaktan denize uzanan yerlerde” başkalarına hak tanımama saplantısı, sosyoekonomik gerçeklikten uzak “Yahudi üstünlüğü kibri” ile yerle yeksan ediliyor.
Financial Times’ta Arabelle Duffield2 “........
© Ekonomim
