menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Refik Anadol ve Jules Verne

10 0
20.02.2025

İnternet şirketleri çağına damgasını vuran şirketlerden Google’ın veriyi endekslemesinin önemini anlatmak için tarihte yakılan İskenderiye Kütüphanesi’nin bilgilerinin bugüne gelmesinin sağlanabileceği örneğini verirdim. Refik Anadol, bilginin üzerine hayal etme gücünü ekleyerek ekosistem üzerinde Jules Verne etkisi yaratıyor.

Günümüzün sosyal medya treni fotoğraf ve video üzerine kurulu. Dijital sanatçı Refik Anadol, Türkiye İş Bankası’nın 41. katında İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran ve Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Burak Akkol ile lansmanını yaptıkları Büyük Doğa Modeli’ni anlatırken görsel etkiye değil, veriye vurgu yaptı. Demo alanı ise bize, içimizden birinin global yapay zeka modelleri arasına ne kadar üst perdeden girebildiğini gösteriyordu.

Lansmanın resmi basın bülteninde “Projenin etkileşim portalı Yaşayan Ansiklopedi’de yer alan ‘Research’ (Araştırma) modülü ile doğa hakkında akademik bilgilere ulaşmak, ‘Create’ (Yaratıcılık) modülüyle doğal yaşama ilişkin görsel tasarımlar oluşturmak, ‘Dream’ (Hayal Etme) modülüyle yapay zekânın öğrenilmiş imgelerinden hareketle doğanın sürekli değişen görsel temsilini üretmek mümkün” şeklinde ifade edilen yapı aslında bundan çok daha fazlası.

Bu aslında bilimle içli dışlı olan ama eserlerini sanat alanında yazarak veren Jules Verne, Isaac Asimov, Arthur C. Clarke gibi kişilerin başka bir dünya hayal etmemizi ve kullanım örnekleri üzerinden önümüze çıkardıkları simülasyonlarla bizi o dünyaya hazırlamala rollerini üst perdeden günümüze taşıyor.

Öncelikle Yaşayan Ansiklopedi kavramını vurgulamak gerekiyor. Bizim gibi, yaş itibariyle, Meydan Larouuse ve Ana Britannica kuponu biriktirmiş bir kesim, yaşayan bilginin değerini çok iyi bilir. İnternetin bulunmadığı çağlarda, varsa evde yoksa kütüphaneye giderek bu ansiklopedilerden ödev hazırlardık. O zaman ansiklopedide bulduğumuz başlığı okuyup kendi cümlelerimizle dosya kağıdına aktarırdık.

Bu çok anlamsız bir işlemdi çünkü zaten bilgi orada duruyordu ve bunu replike etmenin herhangi bir anlamı yoktu. Bugün veri tekilleştirme adı altında yapılan işe pazar yaratma dışında herhangi bir anlamı olması mümkün değildi. Kömür bulunmadığı için o yıllarda her evde bulunan ve gaz sobalarında kullanılan gaz yağını pamukla dosya kağıdının üzerinde gezdirip saydamlaşmasını sağladıktan sonra haritaları kağıda aktarır ve yüksek not almak için renklendirmeye de zaman harcardık.

Üstelik ne yapmamız gerektiğini de bilmezdik. Bir gün Romanya’nın fiziki haritasını çizme ödevini yapmıştım. Çok güzel de boyamıştım ama sınıfta öğretmen komşularını neden işaretlemediğimi sormuştu. Ben de Romanya’nın haritasını istediğini ve bölgenin haritası demediğini söylemiştim. Sonuç, notumun kırılması olmuştu ama zaten not derdinde değildim. Ama öğrenmek güzeldi. Mesela, 1980’de Kenan Evren’in darbesinden sonra coğrafi atlaslar toplatılmış ve Ege haritalarında adalar ile aramıza kırmızı kesikli çizgiler çizilmişti. O zaman bunun ne olduğunu anlamamıştık ama Türkiye’nin deniz sınırlarının değişmesi konusunda bir yola girildiğini yıllar sonra anladık.

Böylece yıllar sonra, ansiklopedilerle ilişkimizin iki yönü olduğunu anladım. Birincisi, ansiklopedi ile yapılan işlerin tamamı, gerçek anlamda zamanı harcamaktı çünkü bilgi yaşamıyordu. Ölülerle ilgili olanlar dışında her bilgi geçerliliğini yitirmeye yazgılıydı. Ancak ölüm maddenin tamamlanmasını sağlıyordu. Üstelik ansiklopedilerde birinin ancak doğum yılını yazabiliyor ve yaşını yazamıyordunuz çünkü bir yıl sonra değişiyordu. İkametgâh, demografi, birinin kaç kitap yazdığı gibi değişken bilgiler ansiklopedide yer alamıyor ya da kısa sürede güncelliğini yitiriyordu. O zaman yediklerimizle şu anda yediklerimizi karşılaştırdığınızda çoğumuz 1970’lerde ne yediğimizi hatırlamayacaktır. Bütün bu ölü bilgiler arasında bizim eğitim sistemi içinde edindiğimiz deneyim ise tamamen gerçekti ve içinde hayalleri barındıracak kadar zengindi.

Jules Verne, o yıllarda tanıdığım bir yazar olmuştu. Mahallemizdeki Aziz Berker Kütüphanesi’ne gidip şans eseri Arzın Merkezine Seyahat kitabını okumaya başladığımda, önümde bambaşka bir dünya açıldı. Kütüphaneye ilk defa gitmek ve oradaki çok ciddi görevli ile tanışmak, kitapta anlatılandan çok daha heyecan verici bir macera olmuştu. Ancak cilt kapaklı, sayfaları sararmış ve kendisine has bir kokusu olan o eski kitap muazzam bir deneyimdi. Sonra Denizler Altında 20.000 Fersah ve Aya Yolculuk geldi. Kitaplar........

© Ekonomim