Otomotivin iPhone noktası
“Otomotiv sektörü, iPhone’un telefonlarda yarattığı devrim gibi bir döneme giriyor; yapay zekâ yatırımlarıyla iş modelleri ve müşteri deneyimi kökten değişiyor.”
KPMG’nin otomotiv sektöründeki yöneticiler ile yaptığı global anketin sonuçları, Apple’ın iPhone’u çıkardığına benzer bir döneme ulaştığımızı gösteriyor. Yeni sınav, yapay zekâyı doğallaştırmak olacak.
KPMG’nin Küresel Otomotiv Yöneticileri anketi, yoğun rekabet yaşanan bir sektörde farklılık yaratmak ve farklı görünerek kullanıcıları etkilemeye çalışan otomotiv sektörünün aynı şeyleri yapmaya başladığını gösteriyor. Teknoloji temelli yazılar yazan birisi için, “sektördeki her üç yöneticiden biri üç yıl içinde iş modellerinin tamamen değişeceğini öngörürken, otomotiv şirketlerin yüzde 86'sı yapay zekâ ve yeni teknolojilere ciddi yatırımlar yapıyor.” ifadesinin peşine takılmak yeterli olabilirdi. Maalesef konuyu bu kadar basite alamayacak kadar çok fazla şey gördüm.
Medyada geçirdiğim yıllarda, bilişim sektörü büyür ve otomotiv sektörü için de sadece beş oyuncunun kalacağı falları açılırken iki sektörü karşılaştıran fıkralar üretiliyordu. Bunlar Microsoft’un kurucusu Bill Gates’in sözleri ve otomotiv şirketlerinin yöneticilerinin verdiği yanıtlara dayanan fıkralar olurken iki sektörü karşılaştırma konusunda müthiş bir veri oluşturuyorlardı. Ancak sonuçta hikâye “sen mi daha iyisin, ben mi?” kadar basitti.
Gates, otomotiv endüstrisinin bilişim sektörü kadar hızlı gelişmesi durumunda 25 dolarlık otomobillerle ve bir galon benzinle bin mil giden otomobiller ortaya çıkacağını söylerken otomotiv endüstrisi buna, bilgisayarın çökmesi başta olmak üzere sayısız örnekle karşılık veriyordu. Bunların çoğu da fıkra olarak kulaktan kulağa yayılıyordu. İngilizcede crash sözcüğü aynı zamanda trafik kazasındaki çarpışma için de kullanıldığından otomobillerin kaza yapması ile Microsoft Windows’un çökmesi karşılaştırılırdı. Ben özellikle, otomobil bozulduğunda inip tekrar binerek sorunun çözülmeye çalışılması ile ilgili bir fıkrayı çok severdim ama tam metnini internette bulamadım. Yine de Windows lisansları ile ilgili olarak “Her aldığınız arabada tek koltuk olur, diğer koltuklar için ekstra lisans parası ödemek zorunda kalırdınız.” ya da Windows’un onay ekranları ile ilgili olarak “Kaza anında, hava yastıkları açılmadan evvel ‘Emin misiniz?’ diye sorardı” şeklinde çok sayıda atışma/fıkra malzemesi hatırlıyorum. “Yol çizgileri her yeniden boyandığında yeni bir otomobil almak zorunda kalırdınız.” da iyiydi.
Ancak bu karşılaştırmalar ve atışmalar zaman içinde otomobillerin bilişimle kaynaşması sonucunda anlamını yitirdi. İnternete bağlı otomobiller, akıllı otomobiller ve otonom otomobiller, fıkradan çok performanslarının ciddi metinlerle karşılaştırıldığı yansımalarıyla hayatımıza girdi. Ancak bütün bunlar olurken neyin içinde olduğumuzu anlamak için bu atışmalara değil, çok daha sonraki bir dönemde cep telefonlarının akıllı telefonlara dönüştüğü bir döneme bakmamız gerekti. Ancak bu dönemde yaşanan değişimi anladığımızda, otomotiv ile teknolojinin/bilişimin ilişkisini çözebildik.
Cep telefonu döneminde en güçlü oyuncu Nokia idi: endüstri standardı olan işletim sistemi Symbian ile sektörü kontrol ediyordu. Nokia’nın geliştirdiği ve lisansladığı Symbian ile ilgili çok tartışma vardı. Nokia diğer cep telefonu şirketlerine adil davrandığını söylerken, geliştirici olarak sahip olduğu avantajla yeni işletim sistemi kullanan ürünleri piyasaya erken sunduğu konusunda eleştiriliyordu. Kurumsal tarafta güçlü olan Blackberry ise mobil olarak e-postalara “ulaşma” avantajını sağlayan ürünler ortaya koyuyordu. Mobil internete bağlı ofis bilgisayarı olarak tanımlayabileceğimiz bu cihazlar, özellikle klavye tasarımları ile mesaj yazmayı müthiş kolaylaştırıyordu. İş hayatının merkezinde yer alan e-postaların sürekli iş gücünün yanında olmasını sağlamak ise, şirketlerin özellikle yöneticileri için belirlediği iş modelinin kilit bir unsuruydu.
Sonra Steve Jobs iPhone’u tanıttı ve her şey olduğu gibi değişti. Bu olmadan önce, telefonların genişleyen ekranları hala geleneksel menü sistemlerini kullandığı için listelerden seçme ve bunun için telefon ekranı üzerinde kalem kullanarak telefonun menülerine ulaşma vardı. Görselleştirme ve dokunmatik ekran ikilisi, cihazla kullanıcı arasındaki deneyimi bütünüyle değiştirerek Apple’ı bu konuda benzersiz bir markaya dönüştürdü. Donanım ve yazılımı entegre kullanan Apple, Android işletim sistemini kullanan cihazlar karşısında bu özelliği sayesinde gücünü korudu. Satış rakamlarında geçilse de satış geliri konusunda ileride yer almayı başardı. Apple bir dönem otomobil geliştirmeye merak salsa da daha sonra bütün markalar için kullanışlı bir arayüz olmayı tercih etti. Bugün Apple Car Play ve Android tarafındaki muadili Android Auto otomobillerde desteklenen bir standart halinde. Bu, Apple’ı, kendi üretmediği otomobillerin merkezine yerleştiriyor.
Bu ne kadar önemli? Geçen gün Bluetooth kulaklığımı telefonla eşlemek için ayarlar menüsüne girdiğimde, çevredeki Bluetooth cihazlar listesinde bir BYD otomobil de bulunuyordu. Nerede diye kapının önüne çıktığımda orada park etmiş olduğunu gördüm. Şaşırmadım çünkü daha önce de otobüste giderken böyle bir eşleme ihtiyacı olduğunda kendi kulaklığımda sorun yaşarken listede sürekli otomobiller belirip kayboluyordu. Telefonun bağlandığı otomobil........
© Ekonomim
