Medyaya yatırım zamanı
PwC Küresel Eğlence ve Medya Sektörüne Bakış 2025-2029 raporu, sektörün beş yılda 500 milyar dolar büyüyeceğine işaret ediyor. Yapay zekâ ve eğlence boyutuna bakmak gerekiyor.
Medya ve eğlence sektörünün 2025-2029 döneminde ne olacağı konusunda belirli bir fikrim var. Özellikle kendi ülkemdeki gelişmeler bugüne kadar beni fazla şaşırtmadı. Ancak PwC’nin bu konudaki raporunu okuyunca, yapay zekâ ve e-ticaret boyutları üzerinde biraz durmak gerektiğine karar verdim. İlk gençlik yıllarımda olsaydı, bu büyümenin sektörde ve dolaylı olarak ülkede refah seviyesine katkıda bulunacağını düşünürdüm ama artık o kadar genç değilim. Artık bu tür raporların hangi alanların büyümeden daha fazla pay alacağını ve dolayısıyla hangi alanların cazibesini yitireceğini anlamada işe yarar bir araç olduğunu düşünüyorum.
PwC’nin Küresel Eğlence ve Medya (E&M) Sektörüne Bakış 2025-2029 raporu, küresel eğlence ve medya (E&M) sektörünün 2024’te 3 trilyon dolarlık gelire yaklaştığına ve bunun 2029’a kadar 3,5 trilyon ABD dolarına ulaşacağına işaret ediyor. Ezbere bakarsak, Türkiye dünya ekonomisinde yüzde 1’lik paya sahip olduğu için 2029’da medya ve eğlence sektörünün 5 milyar dolar daha büyük olacağı yorumunu yapabilirim. Ancak PwC’nin öngörüsü bunun yanlış olduğunu ortaya koyuyor. Nasreddin Hoca’nın meşhur “bu kediyse et nerede, bu etse kedi nerede” fıkrasında olduğu gibi bir tablo söz konusu. PwC, Türkiye’de tüm eğlence ve medya pazarının 2029’a kadar yıldan yıla yüzde 9,35 büyüme oranı ile 4,81 milyar dolar olmasını bekliyor. Yani Türkiye’de bir medya ve eğlence sektörü yok, ya zarar yazan bir sektör var ya da dünyadan aldığımız pay ezberimizdekinin gerisinde.
Bunu, Türkiye’nin sorunlarını çok önemseyen arkadaşlar tartışabilir ama medya açısından vahim durum, sektör tanımının medya ve eğlenceden, eğlence ve medyaya dönmüş olması. Bu, 20 seneden uzun zaman önce olacağını gördüğüm bir tabloydu ve medyanın bunu anlamaması içimi burkmuştu. Kendimi ayırıyorum çünkü medyada yer almam sadece değişen teknolojiye ayak uydurmayan yöneticilerin beni eksik kaldıkları şeyleri tamamlamam için içeriye almaları ile olmuştu. Çok önemli bir şeyden bahsetmiyorum: PC üzerinden servis vermeye başlayan ajansların gündemlerinde yer alan haberlere erişip çıkış almak ya da bilgisayar açılmadığında açılmasını sağlamak gibi işlerden bahsediyorum. Eski teleksçi çocukların yaptığı işler aslında. Ancak bu yöneticiler, beni içlerine almalarına neden olan teknolojik değişimi ve sonrasındaki dijitalleşmeyi içeri almamayı tercih ettiler.
Halkla ilişkiler sektöründeki arkadaşlar, önde gelen yöneticilere ve köşe yazarlarına e-posta ile attıkları bülteni bir de kağıda basılı olarak gönderdiklerinde bana garip gelen bu durumu sormuştum. E-postadan okumanın zor olduğunu söyleyen bu kişilerin talebi doğrultusunda araçla eleman çıkarıp bülten dağıttırıyorlardı. Bu, en başta zaman kaybı ve gecikme demekti. Günlük, haftalık ya da aylık basılan yayınlarda bunun farkını göremiyorlardı ama internet yayıncılığı başladığında ajansın geçtiği bir haberi “neden ilk biz girmedik” diye soran da aynı yöneticilerdi.
Ben o yıllarda ajanslara ve ajansların ek ödeme gerektiren arşiv servilerine para verme yükünü sırtlanan Finansal Forum’da, çok büyük bir para kazanmasam da beş tane kaynaktan çok büyük bir enformasyon zenginliğine ulaşabiliyordum. AP, AFP ve Reuters ajanslarına aboneydik. The Wall Street Journal. ve New York Times ile de özel anlaşmalarımız vardı. Onların yazı işleri ile aynı içeriği görüyordum. Bu bana dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan bir gelişmeyi -ilgilenmek için yeterli zamanım varsa- yakalama fırsatı sağlıyordu. O yıllarda benim eğlencem buydu.
Herkes için aynı şey söz konusu değildi. Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder, bir gün “euro namusumuz değildir” anlamında bir açıklama yaparak euro’nun değerini korumak için diğer ülkelerin açıklarını üstlenmeyeceklerini vurguladı. Euro’ya geçiş sürecindeki bu açıklama markın tepetakla gitmesine neden oldu. Gazeteye manşet yapacakken koordinatör geldi ve ABD’deki bir arkadaşının........
© Ekonomim
