Peki, çözüm?
Kabul; son yazım az biraz provokatifti. Sosyal medyada hem destek hem de tepki aldı. Sanayicilerin olduğu toplantılarda yaptığım konuşmalarda, açlık sınırının altındaki asgari ücretten şikâyet edenlerin önemli bir verimlilik sorunu olduğunu hep dile getiriyorum. Türkiye ekonomisinin mevcut koşullarında (yüksek ithal girdi kullanımı, yoğun döviz cinsinden borçlanma ve verimsizlik) rekabet gücünü yükseltmek için kur artışına bel bağlamanın nasıl sorunları daha da artıracağını anlatıyorum. Ama o toplantılarda, yazımdaki “ancak Mısır ya da Bangladeş düzeyinde ücret ödeyerek dışarıyla rekabet ediyorlarsa, alsınlar fabrikalarını taşısınlar oralara” önermesinde hiç bulunmamıştım. Tepki daha çok bu cümleye olmuş. Bundan sonra benzer toplantılara katılırsam, bu önermeyi de dile getireyim ki biraz hararetli de olsa sağlıklı bir tartışma zemini yaratılsın.
Eksik bir ekonomi programı uygulanıyorsa ve bir de programda atılan adımlar -mesela faiz artırımları, çok zamana yayılarak küçük adımlarla yapılınca, hem faiz gereksiz yere çok yüksek düzeye çıkıyor hem de lira uzun süre değerli kalıyor. Bir de bu süre zarfında siyaset nedeniyle ekonomi önemli şoklarla karşılaşıyorsa- mesela 19 Mart ve sonrası, sonuç almak iyice gecikiyor. Program eksik olduğu için alınacak olumlu sonuç sayısı zaten çok kısıtlı (enflasyonu düşürmek ve bütçeyi toparlamak), bir de bu göstergeler için hedeflenen değerlere ulaşmak zamana yayılıyorsa her taraftan şikâyet yağıyor.
Şunları anlamak geliyor:
Asgari ücreti açlık sınırının altında tutarak da kişi başına gelir düzeyi zor da olsa yükseltilebilir. Ama böyle bir ülke gelişmiş bir ülke olamaz. Mutsuz insanların yaşadığı, işletmelerin önemli verimlilik sorunları olduğu, gelir dağılımının son derece çarpıklaştığı bir ülke olur. Eylül 2021-Mayıs 2023 (aslında kabaca 2019’dan Mayıs 2023’e kadar) uygulanan istikrarı bozucu program bizi bu noktalara getirdi. Dünya yüksek enflasyon........
© Ekonomim
