VAT in the Digital Age (ViDA) Bizlere Neler Söylüyor?
Burcu ALPTEKİN
Vergi Müfettişi
Dijitalleşme olgusu, yalnızca üretim, ticaret ve tüketim biçimlerini dönüştürmekle kalmamış; aynı zamanda devletlerin mali egemenlik alanlarını da yeniden şekillendirmiştir. Özellikle 21. yüzyılın ikinci çeyreğine girilirken, küresel ölçekte yaygınlık kazanan dijital ekonomi kavramı, geleneksel vergi sistemlerinin “yer, zaman ve işlem” esaslı kurgularını aşındırarak; ekonomik faaliyetlerin fiziksel varlıktan bağımsız, sanal platformlar üzerinden yürütüldüğü yeni bir ekonomik yapı yaratmıştır. Bu dönüşüm, klasik anlamda vergilendirme yetkisinin temel dayanakları olan “mükellefin yerleşikliği”, “gelirin elde edildiği yer” ve “işlemin gerçekleştiği ülke” gibi kavramların yeniden tanımlanmasını zorunlu kılmış; dolayısıyla dijital ekonomi ile vergi hukuku arasındaki denge, modern dönemin en karmaşık tartışma alanlarından biri hâline gelmiştir.
Klasik vergi sistemleri, fiziksel mal ve hizmet değişimini, sınır aşan elektronik işlemler kadar kolay izleyemediğinden, dijitalleşme süreci; matrah aşındırması (base erosion), kâr kaydırması (profit shifting) ve vergi gelirlerinde azalma gibi makro düzeyde etkiler yaratmıştır. Bu durum, OECD’nin 2013 yılında başlattığı BEPS (Base Erosion and Profit Shifting) projesiyle uluslararası düzeyde gündeme taşınmış; dijital işletmelerin, faaliyet gösterdikleri ülkelerde fiziksel varlık bulundurmadıkları hâlde önemli ekonomik değer yaratmaları, mevcut vergi rejimlerinin yetersizliğini açık biçimde ortaya koymuştur. Özellikle e-ticaret, çevrim içi platform ekonomisi, dijital hizmet sağlayıcıları ve kripto varlık ekosistemleri gibi yeni faaliyet türleri, vergilendirilebilir olayın sınırlarını belirsizleştirmiş ve ulusal idarelerin etkin denetim kapasitesini zorlamıştır.
Bu bağlamda, Avrupa Birliği (AB), uzun süredir uyguladığı Katma Değer Vergisi (KDV) sistemini dijital çağın gereklerine uyarlamak amacıyla kapsamlı bir dönüşüm programı başlatmış; söz konusu program, 2022 yılında açıklanan VAT in the Digital Age (ViDA) paketiyle kurumsal bir çerçeveye kavuşturulmuştur. ViDA, yalnızca teknik bir KDV reformu olmanın ötesinde, Avrupa vergi sisteminin dijital dönüşümünü hızlandırmayı, e-faturalama ve dijital raporlama standartlarını birleştirmeyi, platform ekonomisini şeffaflaştırmayı ve üye devletler arasında veri paylaşımını güçlendirmeyi hedefleyen bir paradigma değişimini temsil etmektedir. Zira AB, dijitalleşmeyi yalnızca ekonomik bir zorunluluk değil, aynı zamanda vergi tabanını genişletme, kayıt dışılığı azaltma ve mali sürdürülebilirliği güçlendirme fırsatı olarak görmektedir. Ancak, ViDA paketinin ortaya çıkışı aynı zamanda dijitalleşmenin yarattığı “vergilendirilebilir değer” kavramının evrimini de simgelemektedir. Dijital ekonomide değer, artık üretim tesislerinde değil; veri akışında, algoritmik iş modellerinde, kullanıcı etkileşimlerinde ve platform ağlarında oluşmakta; bu nedenle vergilendirmenin konusu, fiziki varlıktan dijital etkileşime kaymaktadır. Bu kayma, yalnızca AB için değil, küresel vergi idareleri açısından da yapısal bir uyum sorununa işaret eder niteliktedir.
Dijital Ekonominin Vergilendirilmesinde Temel Sorunlar;
Dijital ekonominin yükselişi, mali hukuk açısından yalnızca yeni bir ekonomik alanın ortaya çıkışı değil, aynı zamanda vergi egemenliğinin sınırlarının yeniden tanımlandığı, yerleşiklik ve gelir tahsisi ilkelerinin kökten sorgulandığı bir kırılma noktası olarak değerlendirilmektedir. Klasik vergi sistemleri, fiziksel varlığa dayalı faaliyetlerden doğan ekonomik değerleri vergilendirmek üzere kurgulandığından, dijital faaliyetlerin sınır ötesi ve maddi olmayan doğası; mevcut vergilendirme ilkelerinin uygulanabilirliğini ciddi biçimde zayıflatmaktadır. Zira dijital işletmeler, çoğu durumda bir ülke sınırları içerisinde fiziksel varlık bulundurmadan, o ülkenin ekonomik sisteminde katma değer yaratabilmekte; bu durum da “nerede değer yaratıldığı” ile “nerede vergilendirileceği” sorularının birbirinden ayrıldığı, geleneksel kavramsal çerçeveyle açıklanması güç bir ortam doğurmaktadır.
Özellikle yerleşiklik (residence) ve işyeri (permanent establishment) kavramları, dijitalleşme süreciyle birlikte anlam kaymasına uğramıştır. Bir işletmenin bir ülkede vergilendirilebilmesi için o ülkede sabit bir işyerine sahip olması gerektiği yönündeki klasik yaklaşım, dijital platformların bulut teknolojileri üzerinden hizmet sunması, yazılım ve veri tabanları aracılığıyla kullanıcı etkileşimleri üzerinden gelir elde etmesi nedeniyle pratikte yetersiz kalmıştır. Bu durum, vergi idarelerinin gelir yaratımını saptama kabiliyetini zayıflatmakta, dijital şirketlerin ise vergi planlaması stratejilerini karmaşıklaştırmaktadır. Nitekim OECD’nin BEPS Eylem Planı kapsamında hazırlanan 1 No’lu Eylem Raporu’nda, dijital faaliyetlerin fiziksel varlığa bağlı olmayan ekonomik değer yaratma potansiyeli nedeniyle “önemli dijital mevcudiyet (significant digital presence)” kavramının geliştirilmesi önerilmiş; ancak bu öneri, ulusal vergi mevzuatlarına uyarlanması bakımından halen tartışmalı bir konumda bulunmaktadır.
Bir diğer temel sorun, çifte vergilendirme ve matrah aşındırması (double taxation and base erosion) riskinin dijital ekonomi bağlamında artan bir biçimde görünür hâle gelmesidir. Dijital işletmelerin gelirlerinin bir kısmı kullanıcıların bulunduğu ülkede, bir kısmı ana şirketin yerleşik olduğu ülkede, bir kısmı ise hizmetin teknik olarak barındırıldığı veri merkezlerinin bulunduğu ülkede oluşabilmektedir. Bu çok katmanlı yapı, aynı gelir unsurunun birden fazla yargı alanında vergilendirilmesine yol açabileceği gibi; bazı durumlarda hiçbir yargı alanında vergilendirilememesine de neden olabilmektedir. Uluslararası vergi hukukunun temel ilkelerinden biri olan “çifte vergilendirmeyi önleme” politikası, dijital ekonomi özelinde, bu defa “çifte vergilendirilemeyen gelirlerin” ortaya çıkması şeklinde tersine bir etki yaratmaktadır. Dolayısıyla, ülkeler arası rekabetin vergi oranları üzerinden yoğunlaştığı, düşük vergili bölgelerin (low-tax jurisdictions) dijital değer zincirinde daha avantajlı konuma geçtiği bir ortamda, küresel vergi adaletinin sağlanması her zamankinden daha zor bir hâl almaktadır.
Bunun yanı sıra, dijital ekonominin en dinamik bileşenlerinden biri olan platform ekonomisi (platform economy), vergilendirilebilir olayın taraflarını yeniden tanımlayan karmaşık bir yapı ortaya koymuştur. Geleneksel modelde üretici, dağıtıcı ve tüketici arasındaki ilişki doğrudan veya dolaylı biçimde izlenebilirken; platformlar, aracılık hizmeti sağlayarak işlem zincirine dördüncü bir aktör olarak dâhil olmuş ve vergi yükümlülüğünün hangi aşamada, hangi aktör tarafından üstlenileceği sorusunu gündeme taşımıştır. Özellikle “pazar yeri” (marketplace) statüsündeki platformlar, hem alıcı hem de satıcı arasında bilgi akışını kontrol ettikleri için, vergi idareleri açısından veri kaynağı olma potansiyeline sahiptir; ancak bu durum aynı zamanda platformlara idari ve hukuki yükümlülükler yüklemekte, işletmelerin uyum maliyetini artırmaktadır. Bu nedenle, AB’nin ViDA paketi çerçevesinde platformların KDV tahsilatı ve raporlama sorumluluğunun yeniden tanımlanması, sadece teknik bir reform değil, aynı zamanda piyasa düzeninin yeniden kurgulanması anlamını da taşımaktadır.
Tüm bu yapısal sorunların yanında, dijitalleşmenin getirdiği veri akışı, gizlilik ve bilgi paylaşımı tartışmaları, vergilendirme süreçlerinin dijital altyapılar üzerinden yürütülmesini hem bir fırsat hem de bir risk alanına dönüştürmektedir. Dijital raporlama, e-fatura ve e-defter sistemleri; vergi idarelerine daha hızlı, doğru ve şeffaf bilgi sunarken, aynı zamanda siber güvenlik, veri koruma ve kişisel bilgilerin gizliliği gibi konularda yeni düzenleyici çerçeveler gerektirmektedir. Bu çelişkili yapı, bir yandan dijital dönüşümün mali idare açısından faydalarını artırırken, diğer yandan vergi mükelleflerinin yükümlülük alanlarını genişleterek vergi uyum maliyetini yükseltmektedir.
Sonuçlar göstermektedir ki, dijital ekonominin vergilendirilmesinde karşılaşılan temel sorunlar, teknik ve idari güçlüklerin ötesinde, vergi adaleti, mali egemenlik ve uluslararası iş birliği dengeleri üzerinde doğrudan etki yaratmaktadır. Bu sorunların çözümü, yalnızca ulusal düzeyde mevzuat reformlarıyla değil, küresel düzeyde koordinasyon ve veri paylaşımı esasına dayanan bütüncül bir yaklaşımla mümkündür. Avrupa Birliği’nin ViDA paketi de tam bu noktada, dijital çağın vergi yönetimi anlayışını yeniden şekillendirmeyi hedefleyen bir yapısal dönüşüm aracı olarak öne çıkmaktadır.
Peki, bu çerçevede bilgilerimize sunulan “Dijital Çağda KDV (ViDA) Uygulama Stratejisi” bizlere neleri ifade ediyor;
Dijitalleşmenin ve platform ekonomisinin hızla yayılmasıyla birlikte, Avrupa Birliği (AB) üye devletleri, KDV sistemlerinin mevcut yapısının artan dijital ticaret hacmi karşısında hem etkinliğini hem de şeffaflığını kaybettiğini gözlemlemekte; bu........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon