İbrahim Varelci yazdı: Bütün Mutsuz İnsanlar Birbirine Benzer
BÜTÜN MUTSUZ İNSANLAR BİRBİRİNE BENZER
Kahramanın henüz doğduğunda başına gelen acı hadise onun tüm hayatını etkisi altına alıyor. Ve nereye gitse hep o kara bulutlar onunla gelecektir. Tıpkı hayat gibi. Hayatın ta kendisi gibi. Kitabın arka kapağına alınan o cümle gibi: “Geçmiş, arkamızdan ihtiyar at gibi yavaş yavaş gelir.” Geçmişin hiç acelesi yoktur. Çünkü onun artık zamanla bir münasebeti kalmamış adeta. Oysa bizim saatimiz işliyordur. Trak da işte bu “zamansızlık” düzleminde hareket ediyor.
Edebiyatın merkezinde hep “insan” vardır. Edebiyat insanı anlatır. Yazar, türlü bahaneler arar durur bunun için. Bazen kendini doğrudan ortaya koyma cesaretini gösterir, bazen de örtük personasını. Ama nihayetinde insana çıkar bütün yollar.
Roman, kendi kendini tartışabilen tek edebi tür. Kendine muhalif olma imkanına dahi sahip. Birkaç hikâyeyi bir arada yürütebiliyor. Bu yüzden katmanlı anlatıma olanak sağlıyor. Kimi romanlar tek bir hakikat üzerinden, merkez düşüncenin etrafında süregiden olaylardan oluşuyor; bazı romanlar ise birkaç çekirdekten. Romanı okumaya başladığınızda hah şimdi merkez fikre geldim, düşüncesine kapılıyorsunuz; fakat okumaya devam ettikçe esasında tüm hikâyelerin ayrı ayrı düşünce mihenk taşlarının olduğunu fark ediyordunuz. Ben bu çok merkezliliği seviyorum. Trak’ı da bu yüzden farklı bir yere konumlandırıyorum, okuma deneyimlerim arasında.
Yazıya başlarken söylemiştim, tekrar olacak, fakat benim için mühim bir yer burası. Romanları okurken, zihnim hep yazarın bize sunduğu insan tasavvuruna götürüyor beni. Trak’taki insanlar, hayatımızdaki insanlara ne kadar benziyor, bunun arayışına giriyorum hemen. Metinle bağ kurmamı sağlayan en önemli etkenlerden biri bu, belki de en önemlisi. Yazarın neyi, nasıl anlattığı elbette çok ehemmiyetli bir husus, fakat insanı anlama, anlatma ve sunma üslubu, benim o metne devam edip etmememi belirleyen bir olgu.
Büyük metinlere baktığımda, onların kendilerinden önceki esaslı kitaplara göndermeler yaptığını ve sadece herhangi bir bölgenin şahsi duygularını değil, evrensel hislerden ve düşüncelerden bahsettiğini görüyorum. Büyük duygulardan, trajedilerden bahsediyorum elbette. Trak’ın mesele ettiği konular da bahsini ettiğim o büyük duygulardan hareketle bir hikâye ortaya koyuyor. Hikâyeyi bir ölüm başlatıyor. Tıpkı Kabil’in Habil’i öldürmesiyle. Kötülüğü icat eden ademin oğlu, bir annenin karnında zuhur ediyor yine. Dünyanın ölüme teşne........
© Edebiyat Burada
