Haden Öz yazdı: Gülten Akın’ın çığlığı: İnsan insanın bununa yetişmeli
“Görüldü” kimi özlediğimiz
Neyi sevdiğimiz, istediğimiz “görüldü”
Öfkeliysek hangi dağlara vurup
Kederliysek hangi suları izlediğimiz
“Görüldü”
Selamımız ve dikenlerimiz
İçimizde, derinde
Derin denizlerin yaslı göllerin dibinde
Bir umumuz vardır sileriz
Parlatırız gece gece
Damgasız işaretsiz.
Gülten Akın, Görüldü
Gülten Akın’ın hem üslup hem de içerik olarak en özel ve de önemli kitaplarından biri 42 Günün Şiirleri bence. Kitap şiir ve öykülerden oluşuyor. Bazı şiir ve öyküler aynı adı taşıyor. Bir bakıma bir durumu, duyguyu, düşünceyi iki farklı edebi türle anlatmış Gülten Akın. Şiirler birer öykü gibi (Gerçi bu, bütün Gülten Akın şiirleri için geçerlidir, desem abartmış olmam sanırım. En azından o havası var.), öyküler de birer düzyazı formatlı şiir olarak okunabilir. Öyle bir tınısı var çünkü. Bu kitapta aynı özü iki farklı biçemle yaratmış şair. Kitabı okurken aklımdan çoğunlukla “Bu metinlere bir ad vermem gerekse ne derdim acaba? Öykü-şiir mi yoksa şiir-öykü mü?” diye geçirdim. Metinlerde şiirin sarsıcılığı, yalınlığı, ince elenip sık dokunmuşluğu var. Öykünün yoğunluğu, serbestisi ve de karakter, mekan, olay kurgusunun ustaca yaratımı var. Sırf aynı adı taşıyan metinler olduğu için mi böyle yorumda bulunuyorum acaba? Belki evet, belki hayır.
Kitabın ilk baskı yılı 1986. Yani 12 Eylül darbesinin ülkede estirdiği devlet terörü özellikle cezaevlerinde hâlâ tüm şiddetiyle devam etmektedir. Cezaevlerinde, insanlık onurunu hiçe sayan uygulama ve işkencelere karşı mapusların tek direniş aracı bedenleridir ve onu açlıkla bir silaha dönüştürürler. “12 Eylül dönemindeki açlık grevlerinin sayısını saptamak zordur. Metris’te 1981’de 18 günlük, 1982’de 28 günlük açlık grevleri, Metris ve Sağmalcılar’da 1983’te 26 günlük açlık grevi, 1984’te 75 günlük ölüm orucu, Diyarbakır’daki 43 günlük ölüm orucu ve Mamak’taki 42 günlük açlık grevi, en uzunları, en kıyıcılarıydı. 12 insan öldü bu olaylarda.” () Bir başka deyişle durum tam olarak şöyleydi: “12 Eylül askeri darbesi cezaevine konulan yüz binlerce kişi için de dışarıda kalanlar için de işkenceydi. Kendi oğlu da idamı istenen bir tutuklu olan şair Gülten Akın’ın 42 Gün adlı kitabında Mamak Cezaevi’nde süren açlık grevi anlatılır. Kitaptaki kısa öyküler, darbe sonrasında cezaevinin en kötü günlerinde içeridekilerin hali kadar dışarıda kalmayı da yansıtır. Şair, Mamak cezaevinde insanca koşullar istedikleri için son çare açlık grevine giden tutuklulardan biri arasında olan oğluna şöyle seslenir: “Ölme oğlum, ölme emi oğlum!”…” ( )
Bu anlamda Gülten Akın hem içeridedir, hem dışarıda, hem mapustur, hem mapus anası. Kadın Gülten, oğlu mapus Gülten, anne Gülten, avukat Gülten, şair Gülten, insan hakları savunucusu Gülten, sosyalist Gülten… Hangi kimliğine dokunursanır bin ah işitirsiniz belki. Çünkü dönemin muktedirleri için bir devlet düşmanının taşıyabileceği bütün........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d