menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sanem Gonzalez ile Fatma Aktaş Söyleşti

8 0
06.11.2025

“Geçmişin Tozu, Geleceğin İzi”nde: Sanem Gonzalez ile Bir Sohbet

Romanlarının motoru geçmişle çalışıyor ama direksiyonu hep bugüne dönük. Sanem Gonzalez’in ikinci kitabı Şevrole İmpala, bir arabadan çok daha fazlası: tozun altında kalan hatıraların, kenarda unutulmuş insanların, pas tutmuş vicdanların hikâyesi. İlk romanı Şevrole Belayir’le kurduğu o kendine özgü evren bu kez daha karanlık, daha ironik ve daha derin bir yerden ses veriyor.

Gonzalez’in karakterleri birer yolcu ama bu yol asfaltın değil, vicdanın yolu. Direksiyon başında kimi zaman suskunluk, kimi zaman öfke var ama her daim bir yüzleşme. Eski arabaların kokusu, çocukluk anılarının tortusu ve zamanın içinden süzülen bir mizah… Hepsi bir araya gelince ortaya hem tanıdık hem tekinsiz bir dünya çıkıyor.

Sanem Gonzalez’le bu röportajda, Şevrole İmpala’nın gövdesine sinmiş o insan hikâyelerini, demirin soğukluğuna karışan sıcak kalp atışlarını ve yazarın belleğinde giderek büyüyen “yol” metaforunu konuştuk.

Bir romanın içinde motor sesi kadar kalp sesi de duyulabilir mi, birlikte keşfediyoruz.

Fatma Aktaş: Şevrole Belayir’den Şevrole İmpala’ya uzanan bu yolculukta, sence kalemini taşıyan ana motivasyon neydi? Bu iki roman arasında bir “yol hikâyesi” gibi akan içsel bir bağ var mı?

Sanem Gonzalez: Aslında her iki romanın da kalbinde aynı şey var: geçmişe özlem, geçmişle bağ kurma isteği. Bir olayı değil, insanı çözme merakı… Şevrole Belayir’de bu merak daha oyunsu, biraz saf bir yerden geliyordu; karakterler de ben de daha çok deniyorduk dünyayı. Şevrole İmpala’da ise o merak derinleşti.
İkisi arasında gerçekten bir yol var ama arabayı ben değil, karakterler sürüyor. Ben çoğu zaman arka koltukta, pencereden dışarı bakıyorum. İkisi de aynı yerden yola çıkıyor ama farklı virajlardan geçiyor.

Fatma Aktaş: Her iki romanda da geçmişe ve belleğe dönüyorsun. Bu yöneliş sende nostaljik bir eğilim mi, yoksa geçmişin bugüne ayna tutma gücüne duyulan bir inanç mı? Sence romanların bir “araç”tan çok, bir “hafıza taşıyıcısı” mı?

Sanem Gonzalez: Evet, ben geçmişe özlem duyan biriyim. Hatta bazen yaşamadığım zamanlara bile… O dönemlerin müziğini, kokusunu, yavaşlığını hayal etmek bile bana iyi geliyor.
Belki de o yüzden romanlarımda hep geçmişe dönüyorum. Çünkü orada bir tanıdıklık hissi var, yaşamamış olsam da sanki bir yerinden geçmişim gibi, biliyormuşum da özlüyormuşum gibi. Bu nostalji sadece bir duygusal eğilim değil aslında; bugünü anlamanın bir yolu gibi geliyor bana. Geçmişte kalan bir hikâyeyi anlatırken, bugünün aynasını da oraya tutuyorum.O yüzden evet, romanlarım biraz “hafıza taşıyıcısı”. Ama taşırken ağırlık yapmıyor; daha çok, unutmamak için cebinde sakladığın küçük bir hatıra gibi.

Fatma Aktaş: Eski arabalar romanlarında birer nesne olmaktan çıkıp karaktere dönüşüyor. İmpala’nın senin için taşıdığı anlam nedir?

Sanem Gonzalez: Benim için eski arabalar sadece bir ulaşım aracı değil, bir ruh hâli.
İmpala da öyle. O biraz geçmişe, biraz da kaybolmuş bir zarafete duyulan özlemi temsil ediyor. Direksiyonuna oturduğunda sanki zaman yavaşlıyor, radyoda çalan şarkıdan motorun sesine kadar her şey seni başka bir çağa götürüyor.
Fatma Aktaş: İmpala’nın en etkileyici taraflarından biri, şiddetin, yoksulluğun ve mizahın aynı paragrafta var olabilmesi. Aynı zamanda bu sefer birbirinden renkli, neredeyse toplumun her kesiminden........

© Edebiyat Burada