Ertuğrul Aydın yazdı: Doris Lessing’in Hikâyelerinde Afrika
“Islanmadan ırmak geçilmez.
Zulu Atasözü
Afrika kıtasını edebiyata taşıyan önemli yazarlardan biri de Doris Lessing’dir. Kara Afrika’nın dünyasını, hikâye dili ve örgüsüyle yazıya aktaran Doris Lessing, 1924-1949 yılları arasında Zimbabwe’de –o günkü adıyla Rodezya- yaşamıştır. 1919’da İran’ın Kirmanşah şehrinde doğan Britanyalı yazar için Afrika, bir beslenme kaynağı olmuş, dahası burada tanık oldukları ve yaşadıkları yazarlığa başlamasına yol açmıştır.
2007 yılında 88 yaşındayken Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Doris Lessing (1919-2013), şimdiye kadar bu ödülü alan en yaşlı isim olmuştur. Yazar, XX. yüzyılın hem toplumsal, hem de siyasî karışıklığını Afrika’nın güneyi ile İngiltere’yi merkeze alarak eserlerine taşımıştır. Roman, hikâye, şiir, tiyatro ve biyografi türlerinde eser veren yazar, eserlerinde genel olarak gündelik hayat, toplumsal problemler ve feminizm eksenli temaları ele almıştır.
Yayımlanmış altmış sekiz kitabı bulunan ve bunların yirmiye yakını Türkçeye de çevrilen Doris Lessing’in doğrudan “Afrika” temalı beş kitabı bulunmaktadır. Bunların ikisi hikâye, ikisi hikâye antolojisi, biri de anı/hatıra türündedir. Bu yazımızda, Doris Lessing’in hikâye türünde yazılan kitaplarını eksen alarak hareket edeceğiz.
Doris Lessing’in Afrika Öyküleri ve Siyah Madonna iki yıl arayla 1964 ve 1966’da yayımlanmıştır. Bu kitaplardan Afrika Öyküleri 1985’te, Siyah Madonna ise 1991’de Türkçeye çevrilerek basılmıştır.
1949’da otuz yaşındayken Londra’ya dönen Doris Lessing, 1964’te doğrudan Afrika temasını işleyen ve dokuz hikâyeden oluşan Afrika Öyküleri adlı kitabını Londra’da yayımlar. Yazar, bu kitaptaki hikâyelerden birini (“Domuz”) Zimbabwe’deyken kaleme almış; diğer sekiz hikâyeyi ise Londra’ya dönüşten sonra yazmıştır.
Kitap, 1968’de Dokuz Afrika Hikâyesi (Nine African Stories) adıyla yeniden basılır. Kitapta yer alan hikâyeler, o dönemin Zimbabwe ve Güney Afrika Cumhuriyeti hakkında bilgi vermekle kalmayıp; oralarda yaşamanın nasıl bir şey olduğu konusunda somut ipuçları göstererek bu ülkelerin atmosfer ve siyasal durumunu da yansıtır. Kitabın başında, açıklayıcı bir önsöze yer veren Doris Lessing, burada “bir ülke hatta bir fabrika ya da çiftlik hakkında olguları dile getiren ya da genel bilgiler veren yüz tane kitap okuyabilirsiniz ama o ülkeyi, fabrikayı ya da çiftliği yaşayan bir insanın ne duyup düşüneceğini kestiremezsiniz” tespitiyle Afrika’da yaşadıkları-yazdıkları arasındaki bağlantı, gözlem ve gerçekliği de görmemizi istemektedir. Aynı şekilde, “İsterseniz yalnız düşünün, ama her durumda kendi kafanızla düşünün” cümlesiyle hayat karşısındaki temel felsefesini ortaya koyan Doris Lessing, konu Afrika olunca bu konuda özel bir hassasiyet göstermemizi istiyor. Nitekim bunu, “Afrikalıların hepsi aynı demek çok yanlış” tespitiyle daha da belirginleştirir.
Afrika kıtasında gözlemci-gerçeklikle hareket eden Doris Lessing’in tespitlerine göre Afrikalıların hayatı ne göçebe, ne de yerleşiktir. Bunların ikisinin arasında bir yerdedir. Meselâ, bir bölgede her kabilenin alt bölümünün kendisine ait bir arazisi vardır. Ancak çiftçilikten çok avcılığa yatkın olan bu kabileler, köylerini tarımın dışındaki uğraş alanları olan avcılığı da hesaba katarak; su ve av hayvanlarının bolluk derecesine göre uygun mevkilere kurarlarmış. Kurdukları bu köyde arazi verimsizleşip av hayvanları azaldığında ise, birkaç mil öteye geçerek orada yeni bir köy meydana getirirlermiş. Önceden kurdukları köyün toprağı eski durumuna gelip av hayvanları çoğaldığında da yeniden eski köye dönülürmüş. Yazar, Afrika Öyküleri kitabında yer alan “İhtiyar Reis Mshlanga” hikâyesinde tam da bu konuyu ele alıyor. Kabile reisi Mshlanga’nın etrafında şekillenen hikâyede toprak verimliliğine göre değişen yarı göçebe hayatları ve töreleri anlatılıyor. Hikâyede, bunun dışında “beyaz”ların, “siyah”ların ‘kutsal’ saydıkları değerleri anlamaması ve inançlarını ilkel diye dışlamalarının da altı çiziliyor.
Doris Lessing, Güney Afrika’nın Nobel Ödüllü yazarları J. M. Coetzee ve Nadine Gordimer’den farklı olarak kıta dışından gelip Afrika’yı, bu kıtanın kader yaşayış biçimlerini hikâye ve anılarına taşımıştır. “Afrika edebiyatı, hangi dilde kimler tarafından yazılırsa yazılsın kıtanın........
© Edebiyat Burada
