menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İsrail-İran savaşı bitti mi?

36 0
03.07.2025

ABD Başkanı Trump’ın “12 Gün Savaşı” olarak adlan­dırdığı İsrail-İran Savaşı imza ol­mayan bir ateşkes ile sonlandı. Ateşkes sonrası çatışmanın içe­risindeki üç devlet kendi halkla­rı adına “zafer” ilan ettiler. İsrail ve İran’da sokaklarda zafer kut­lamaları yapılırken Trump, or­dusunun ne kadar başarılı bir ha­rekât yaptığını harekâtı başarısız bulan medyaya ağza alınmayacak cümlelerle her ortamda saldıra­rak anlatıyordu.

Bize ise herkesin zafer ilan etti­ği bu 12 günü yorumlamak kaldı. Öncelikle ifade edeceğim şey in­sanlığın karşılaşabileceği en bü­yük felaketin “savaş” olduğudur. İşin içerisine sivil unsurların gir­diği bir çatışmanın dünyanın geri kalanında panik havası yaratması gayet normal.

İsrail açısından baktığınızda üç konu öne çıkıyor. İlki İran’ın nük­leer tesislerine verilen zararın ül­kenin nükleer çalışmalarını faz­lasıyla geriye götürmesi. Natanz ve Fordow’daki iki zenginleştir­me tesisinin tamamen yok edil­memiş olmasa da önemli hasar gördüler. Diğer yandan İsrail ta­rafından öldürülen nükleer bilim insanları İran nükleer programı için çok önemliydi. İran’ın öngö­rülebilir gelecekte nükleer silah­lara doğru ilerleme yeteneğini ya önleyecek ya da en azından ciddi şekilde engelleyecek bir durum ortaya çıktı.

İkinci konu yaptığı askeri sal­dırıların yasal olmadığı yönün­deki uluslararası suçlamalara -ABD’nin desteğiyle- direnmesi. İsrail daha önce Tahran’ın nük­leer tesislerine hiçbir saldırıda bulunmamıştı. 12 Gün Savaşında Natanz yakıt zenginleştirme tesi­sini ve Isfahan nükleer teknoloji kompleksini bombaladı. Dolayı­sıyla daha uzak bir bölgeyi vura­bilme imkânı olduğunu gösterdi. Biliyoruz ki İsrail Gazze’de yap­tığı soykırımı bile savunabilecek bir devlet pişkinliğine sahip.

Son konu ise İsrail’in ABD’yi İran’a karşı başlattığı saldırıya girmeye ikna edebilmesidir. Ke­za ABD, 1967 ve 1973’teki savaş­larda, saldırıya uğradığında İsra­il’e maddi destek sağlamış ancak doğrudan katılımda bulunma­mıştı. Bu durum İsrail’in her ko­şulda ABD’yi ikna edebilecek ABD içerisinde bir lobi gücü ol­duğunun kanıtıdır.

Diğer yandan tüm bu kazanım­ların aksine Gazze’de Hamas’a diz çöktüremeyen İsrail’in, İran’ı ABD’siz ateşkes masasına getire­meyeceği ortaya çıktı. Henry Kis­singer “Kriz: İki Büyük Uluslara­rası Krizin Anatomisi” kitabın­da, İsrail’in 1973’te yenildiğini ama yok olmaması için ABD’nin desteğiyle kazandırıldığını yazar. Bugün karşılaştığımız manzara benzerlikler gösteriyor.

Diğer yandan İsrail’in İran’da rejim değişikliği amacı da karşı­lıksız kaldı. Bu amaç ABD’de da­hil olmak üzere uluslararası bir destek görmezken İran halkını da “rejim değil ülke” kavramında buluşturdu.

Son olarak İran’ın her türlü as­keri yetersizliğine rağmen füze teknolojisinin geldiği nokta İs­rail’de panik ve korku yaratmaya yetti. Delinmez denilen “Demir Kubbe” delik deşik oldu. İran nükleer silahlanmadan vazge­çip........

© Dünya