Quo vadis; savaş nereye?
İnsanlık tarihinde savaşsız geçen günler parmakla sayılacak kadar az. Binlerce yıldır kabilemiz, kavmimiz, rengimiz, inancımız, devletimiz, ideolojimiz vs. adına birbirimizi öldürüp duruyoruz. Öldürme motivasyonunun temelinde beslenmek, yani öldürdüğünü yemek olan hayvanlardan farklıyız.
Biz birbirimizi sırf bir kimliğe sahip olduğu için öldürebiliyoruz; çünkü ondan bize kötü bir şey yaptığından yani bir eylemi nedeniyle değil, herhangi bir şey olduğu için nefret edebiliyoruz. Nefret etmeye başladığımız anda şeytanlaştırdığımız o topluluğu ortadan kaldırmak için türlü meşruiyet unsurları bulmakta da üstümüze yok. Savaşlarımızı haklı çıkartmakta insanlar olarak çok mahir varlıklarız.
Politik psikoloji disiplininin kurucu babalarından Vamık Volkan “Kimlik Adına Öldürmek” adlı eserinde, savaşların yalnızca ekonomik ve siyasi çıkar üzerinden analiz edilemeyeceği, psikolojik faktörlerin üzerinde de durulması gerektiği söyler. Yani İsrail ile İran arasındaki savaşı değerlendirmeye çalışırken sadece füzelerden, lider söylemlerinden, siyasi hedeflerden vs. bahsetmek eksik kalır. Çünkü savaşlar aniden patlamaz; sadece aşama aşama gelişir. Bir savaş patladığında o savaş çoktan başlamıştır zaten.
İsrail, Ortadoğu toprağına Batılılarca ekilmiş yayılmacı bir bitki türü olarak kabul edilebilir. Zira kuruluşundan itibaren bölgedeki ekosistemi bütünüyle değiştiren, hatta bir anlamda şimdiki Ortadoğu’yu inşa eden belirleyici faktör odur. İran ile ilişkileri de bu çerçevede şekillenmiştir. 1948’den 1979 İran İslam devrimine kadar geçen süre boyunca, iki ülkenin sessiz bir ittifak içerisinde olduğu ve........
© Dünya
