Rüyadan gerçeğe güçten direnişe
Amerika bugün bir laboratuvar. İçinde algoritmalar var, makineler var, gücü sevip hukuku küçümseyen liderler var. Ama aynı zamanda direniş var, sivil bilinç var, anayasanın son sayfasına sahip çıkan milyonlar var. Trump geleceğini yeniden çizerken, Musk zekâsının sınırlarını test ederken, bu deneyin sonunu ne onlar ne biz biliyoruz.
Amerika 2025 yazına bir laboratuvar gibi girdi. Trump’ın egemenliğinde yeniden yazılan devlet; Elon Musk’la girişilen ‘teknokratik bromance’ sayesinde bir süreliğine parladı, sonra da en kötü boşanma hikâyelerini kıskandıracak bir çalkantıyla dağıldı. Her şeyin hızlı başladığı bu hikâyede, önce devlet küçüldü, sonra özgürlük. Önce algoritmalar atandı, sonra insanlar tasfiye edildi.
DOGE (Department of Government Efficiency) adı verilen yapı, Trump’ın Musk’a olan güveniyle şekillendi. Devletin verimsiz olduğu iddiasıyla kurulan bu dijital reform hareketi, kamu hizmetlerinin kesintiye uğraması anlamına geldi. Eğitimden sosyal güvenliğe, çevreden göç politikalarına kadar birçok alanda federal müdahaleler geri çekildi. 180 bin çalışan ‘yerini makinelere bıraktı’, altı federal kurum ya lağvedildi ya da ‘dijital ortama’ aktarıldı. Musk ise bu kesintileri ‘vergi verenlere geri ödeme’ olarak lanse etti. Ancak üniversitelerdeki araştırma fonları durduruldu, öğrenciler kredi borçları nedeniyle eğitimlerini yarıda bıraktı, devlet hastaneleri yazılım güncellemeleri bahanesiyle kapanmaya başladı.
Bu dönüşümün yalnızca içeride kalmayacağı belliydi. Trump, haritalarla oynamaya başladı. “Kanada’nın eyalet olması neden olmasın?” dediğinde bu bir gaf değil, bir manifestoydu. Grönland yeniden gündeme geldi; 2020’de Danimarka tarafından reddedilen satın alma fikri bu kez ‘jeopolitik entegrasyon’ adıyla sunuldu. Venezuela “Amerikan ekonomik modeliyle rehabilite edilebilir” olarak tanımlandı. Panama Kanalı’nın ‘güvenlik gerekçesiyle Amerikan denetimine alınması’ önerildi.
Tüm bu........
© Dünya
