menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Anneliğin ağırlığı: Çiçeklerin ötesinde bir gerçeklik

15 1
10.05.2025

Anneler Günü, her yıl Ma­yıs ayında çiçekçileri can­landırır, reklamlarda pas­tel tınılar belirir, bir anda herkes ‘annelik’ hakkında konuşmaya başlar. En çok da kutsallığından... Ama nedense kimse anneliğin sessiz ağırlığından, kadınların bu rol içinde nasıl silikleştiğinden bahsetmez. Çünkü annelik, toplu­mun kadına yüklediği en roman­tik ama en denetleyici kimliktir.

Anneliğe dair methiyeler arttık­ça, kadınların taşıdığı yapısal yük­ler gözden kaybolur. Oysa bu yük­ler, yalnızca fiziksel ya da duygu­sal değildir. Annelik, kadınlar için çoğu zaman sosyal, ekonomik ve mesleki bir eşiktir -ve çoğu zaman tek yönlü-. Kadın anne olduğun­da, yalnızca bir çocuk doğurmaz; onunla birlikte zamanı, bede­ni, hayalleri, görünürlüğü de bö­lünür. “Ayşe’nin annesi” olur. Adı geri çekilir, kimliği değişir, hayatı yeniden tanımlanır. Ve bu tanımın merkezinde, çoğu zaman kadının kendisi yoktur.

OECD’nin Cinsiyet Göstergele­ri Raporu’na göre Türkiye’de ka­dınların iş gücüne katılım oranı hâlâ düşük. Kadınların büyük kıs­mı doğum sonrası işine dönemi­yor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ise doğumun kadınlar için hâlâ kariyerde büyük bir kesinti anlamına geldiğini, yönetici po­zisyonlara geçişte ciddi bir görün­mezlik yarattığını ortaya koyuyor. Aynı süreçte erkekler için ‘baba olmak’ çoğu zaman daha istikrar­lı ve saygı gören bir figüre dönü­şüyor.

Sistem, kadının üretkenliğini annelikle sınamaya devam edi­yor. Profesyonel sporcu kadınlar, hamile kaldıklarında sponsorluk desteğini kaybedebiliyor. Kadının doğurganlığı desteklenmesi gere­ken bir biyolojik süreç değil, ‘ve­rim kaybı’ olarak görülüyor.

STEM alanlarında kadın temsi­li hâlâ çok düşük. UNESCO veri­lerine göre dünya genelinde bilim insanlarının sadece yüzde 30’u kadın. Türkiye'de bu oran benzer seviyelerde. Ve bu kadınların ne kadarı anne olduktan sonra üret­kenliğini sürdürebiliyor, ne kadarı sistem içinde yükselme şansı bu­luyor, buna dair toplumsal bir sor­gulama neredeyse hiç yapılmıyor. Çünkü bilimin tarafsızlığı, kadın olduğunda sessizleşiyor.

İş dünyasında yapay zekâ araç­larını kullanan kadınların bile bil­giye erişimi farklı değerlendir­melere tabi tutuluyor. Harvard Üniversitesi’nden R. Koning’in........

© Dünya