menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Enflasyon raporunda yer alan stratejik riskler neler? Şirketler bu riskleri nasıl yönetebilir?

27 0
17.08.2024

TCMB'nin 2024-3 Enflasyon Raporu'ndaki veriler, şirketler için bir dizi önemli riski ve bu risklere karşı alınması gereken tedbirleri ortaya koyuyor. Esasen bu ve ve benzeri tüm makro raporları, şirketlerin stratejik riskler olarak risk komitelerinde ele almalarını öneriyorum. Pek çok risk komitesi, belirli finansal ve operasyonel KRI'lar (anahtar risk göstergeleri) üzerine odaklanıp, makro raporlar ve politikaların ortaya çıkardığı veya değiştirdiği stratejik riskleri gözden kaçırabiliyor.

Ben rapordaki veriler ışığında stratejik riskleri belirli başlıklar altında toplamaya çalıştım. Bu riskler ile ilgili genel düşüncelerimi ve önerilerimi paylaşıyorum. Elbette her sektör ve şirket, kendi özel değerlendirmesini yapmalı. Sadece örnek teşkil etmesini amaçlıyorum.

Raporda, yıl sonu enflasyonunun 8 olarak öngörülmesi, maliyetlerin yüksek kalmaya devam edeceğini gösteriyor. Bu durum, özellikle girdileri dövize bağlı olan veya hammadde ithal eden şirketler için maliyet baskısını artırabilir. Aynı zamanda, enflasyonun işletme sermayesi üzerinde de olumsuz etkiler yaratabilir, çünkü şirketler artan maliyetleri müşterilere yansıtmada zorluk yaşayabilirler.

8' öngörüsünü çok gerçekçi bulmuyorum. A-42'den düşük çıkacağını da sanmıyorum. Öte yandan TÜİK enflasyonu ile ENAG ve İTO arasında ciddi fark var. Planlamalar açısından bu bir risk teşkil ediyor. 2025 yılı enflasyon öngörüsünün ’te tutulması da ekonomide ciddi bir yavaşlamaya işaret edecektir. Burada iki temel risk var: 1- ENAG'ın daha gerçekçi olmasından yola çıkarak, enflasyonun 2025'te de beklenenden yüksek seyredecek olması, 2- Politikada TÜİK baz alındığı için, uygulanacak politikaların ekonomide ciddi daralmaya yol açacak olması.

2024'ün ikinci yarısı ve 2025'in ilk yarısı enflasyonist bir ortamda faaliyet göstereceğiz. Buna yönelik tedbirleri alırken, diğer yandan da sıkı politikanın devam edecek olmasını da gözden kaçırmamak gerekiyor. Örneğin, 2024 yılının son iki çeyreğinde çıktı açığının giderek daralması bekleniyor. İlk iki çeyrekte pozitif seyreden ve son çeyrekte %1,5 olarak hesaplanan çıktı açığının, sıkı para politikalarının etkisiyle yılın ikinci yarısında azalması öngörülmektedir. Yılın üçüncü ve dördüncü çeyreğinde, iç talepteki yavaşlamanın daha belirgin hale gelmesi ve çıktı açığının enflasyonist baskıları azaltacak şekilde daralması beklenmektedir. Hatta çıktı açığının 09.2024'ten itibaren negatif olması bize maliyet enflasyonu hakkında net fikir vermektedir. İşler sertleşecek. Talep, ve bununla birlikte üretim ve kapasite kullanımlarının düşürülmesi hedefleniyor diye tahmin ediyorum.

Diğer taraftan da, iç talebi dizginlemek için ücretlerdeki artışı dizginleme çabası sürüdürülecektir. Asgari ücret ve emekli maaşlarında yılda tek zam uygulama kararlılığını, alım gücünü ve tüketimi azaltmaya yöneliktir.

Bu işin sonucunda ne olacak? 2024 ve 2025'te durgunluk yaşayacağız. Artan maliyetler ve düşen talep birlikte etki göstereceğinden, işsizlik kesin olarak artacaktır. Bu da talebi daha da düşürücü etki gösterecektir. Pek çok konkordato ve iflas haberi alacağız.

Bu noktada beş temel aksiyon bu riski yönetmek açısından önemli:

1- Nakit odaklı yönetim ve nakit akışlarını pozitif tutma, 2- Maliyet tasarrufları, 3- Ciroyu korurken, borç- alacak vadeleri arasındaki makası alacaklar lehine koruma ve erken tahsilat yapabilme, 4- yeni pazar ve müşteriler bulma (mümkünse yurt dışı), 5- doğru ve dinamik fiyatlandırma.

Devir gerçekten de ayakta kalma devri. Mevcut kaldıraç oranları, finansa erişim ve finansman maliyetleri ve düşen talep sebebiyle yaşanacak rekabet savaşları nedeniyle, iş dünyasında tam anlamıyla bir can pazarı yaşanacağını tahmin ediyorum.

ElYönetim kurulları ve risk komiteleri bu durumun ne kadar farkındalar? Koç Holding gibi bir devin, 50 milyon dolar gibi düşük bir konsolide kar çıkarabildiği bir ortamda, sizin de şirketiniz için kaygılanmanız gerekmiyor mu?

Rapor, faiz oranlarındaki olası dalgalanmaların kredi maliyetleri üzerinde etkili olabileceğine işaret ediyor. Kredi büyümesindeki yavaşlama ve ticari kredilerdeki daralma, özellikle borçlanma ihtiyacı olan şirketler için finansmana erişimi zorlaştırabilir. Mevcut seviyede kalan veya beklenen faiz indirimleri ile uyumlu şekilde azalmayan faiz oranları ise şirketlerin finansman maliyetlerini artırabilir. Piyasada faiz indirimleri konusunda kafalar çok karışık. Bu işi hızla yapalım ve Eylül'de başlayalım diyenler var. Eylülde başlayalım ama birer puan inelim diyenler var. Ben kesinlikte, Aralık ayından önce bir faiz indirimine sıcak bakmıyorum. Bu beklentileri kırmak ile alakalı. Talep halen güçlü. Olası bir indirim furyası, beklentileri bozar. Ben, Aralık ayında başlayalım, ikişer puan indirimlerle ilerleyelim görüşündeyim. Mart sonrası uygun koşullar oluşur ise, birkaç ay beşer puan devam edilebilir. Veriye bağlı. Eylül'ü piyasa talep ediyor, ama yanlış olur.

Dünyada faizler konusundaki durum da şu şekilde: önümüzdeki dönemde enflasyondaki düşüşe bağlı olarak gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde faiz indirimlerinin sürmesi olası. Öte yandan, küresel enflasyonun mevcut düzeyi, katılıklar ve jeopolitik riskler değerlendirildiğinde indirim süreçlerinin enflasyondaki düşüşü ve para politikasında sıkılığı destekleyecek şekilde olması beklenmekte.

Faiz oranları kaynaklı riskleri nasıl yönetelim?

Bir önceki bölümde buraya yönelik de öneriler yapmıştım. Faiz oranlarının yüksekliği, işletme sermayesi finansmanını güçleştiriyor. Yatırımları durduruyor. Bu yüksek kaldıraçlı strateji ve yönetim modellerinde, artan rekabet baskısı, uzayan vadeler, tahsilat sorunları ve düşen taleple birlikte, şirketler nakit sıkıntısına girerek konkordato veya iflasa sürükleniyor. Bu nedenle, şirketler etkin bir nakit yönetimi stratejisi geliştirerek likidite sıkıntılarını önlemeliler.

Şirketler, uzun vadeli finansal planlamalarını gözden geçirerek borç yapılarını yeniden düzenlemeli, düşük faizli borçlanma fırsatlarını değerlendirmeli veya bir süre için döviz bazlı kredilere yönelebilirler. Elbette riskli ama mevcut TL faizler sürdürülebilir değil. En gerçekçi yöntem, likidite yönetimine odaklanarak, nakit akışlarını optimize etmek ve kısa vadeli borçların çevrilebilirliğini artırmaktır. Bu biraz ustalık gerektirir. İyi müşteri ve tedarikçi iletişimi gerektirir. Vade optimizasyonu gerektirir. Nakit katkısı az ürünlerden çıkarak, daha fazla katkı sağlayan ürünlere geçişi planlamayı gerektirir. Müşteri segmentasyonu yapmayı gerektirir.

Buna ek olarak banka kredileri dışında alternatif finansman kaynaklarına (örneğin, tahvil ihraçları, Eurobond ihraçları, halka arz, faktoring) yönelmek de firmalarımız açısından stratejik bir hamle olabilir.

Yüksek faiz oranları, yatırım projelerinin maliyetini artırıyor. Şirketler, bu tür dönemlerde yatırım kararlarını yeniden gözden geçirmeli ve sadece yüksek getirili projelere odaklanmalıdır. Piyasada kendi core işi dışında ve kendi yetenek alanı dışında o kadar fazla yatırım yapma çabası içinde olan şirket görüyorum ki! Hem de likidite sorunları yaşarken! Yatırım yapma = strateji gibi görüyorlar. Aman dikkat.

Raporda, Türk lirasındaki dalgalanmaların ve kur oynaklığının devam ettiği belirtiliyor. Bu durum, ithalata bağımlı olan şirketler için maliyetlerin öngörülemez hale gelmesine yol açabilir. Ayrıca, döviz borcu olan şirketler için kur artışı, borç yükünü artırarak finansal zorluklara neden olabilir.

TCMB raporuna göre, Türk lirasının kısa vadeli oynaklığı dalgalı bir seyir izlemektedir. Haziran ayında hızlı bir yükseliş gösteren Türk lirasının bir ay vadeli kur oynaklığı temmuz ayından itibaren gerilerken, 12 ay vadeli oynaklık ise ılımlı artış eğilimini sürdürmüştür. Bu durum, uygulanan politikaların kur istikrarı üzerinde etkisini sürdürdüğünü, ancak uzun vadeye ilişkin risklerin devam ettiğini göstermektedir. Yine raporda, mayıs ayında yapılan düzenlemelerle YP ticari kredilere aylık büyüme sınırı getirildiği ve bu sınırın temmuz ayında daha da daraltılarak %1,5’e düşürüldüğü belirtilmiştir. Bu tür düzenlemeler, reel sektörün aşırı kur riski almasının engellenmesi amacıyla uygulanmaktadır.

Kur konusunda fikrim şu; TL'nin güçlendirilmesine yönelik bir politika uygulanıyor. Bu da saklanmıyor. Kurların döviz rezervleri, enflasyon ve yurt dışı pazarlarda........

© Dünya


Get it on Google Play