Avrupa’da sessiz kriz
Avrupa Birliği, yirmi birinci yüzyılın ilk yirmi yılı boyunca kendisini “dünyanın en sofistike ekonomik modeli” olarak sunmayı başardı.
Sosyal devlet ile rekabet gücünü aynı potada harmanlayan sistemi, uzun yıllar boyunca Batı ekonomisinin istikrar direklerinden biri oldu. Ancak bugün o direklerin üzerinde ince ince çatlaklar var. Üstelik bu çatlakların çoğu artık öyle gizli saklı değil; istatistiklerin dili giderek sertleşiyor, siyasetçiler ise o dili yumuşatmak için her geçen gün daha fazla çaba harcıyor.
Son yıllarda Avrupa’nın karşı karşıya olduğu genel resim, “Birliğin kuruluşundan bu yana yaşadığı en derin yapısal kriz” olarak tanımlansa abartı sayılmaz. Almanya’dan Fransa’ya, İtalya’dan Hollanda’ya kadar kıtanın sanayi omurgasını taşıyan ülkelerde üretim sistematik olarak daralıyor. Enerji maliyetleri, tedarik zincirlerindeki kırılganlıklar, demografik baskılar, aşırı düzenlemeci yapı ve siyasi popülizm… Hepsi Avrupa’nın ekonomik dinamizmini yavaşlatan bir çamur gibi, kıtanın ayaklarına yapışmış durumda.
Bugün Avrupa’da yaşanan kriz “gürültülü” değil; ne dramatik bir çöküş var ne de piyasalarda panik havası esiyor. Ancak kriz, gürültüsüz oluşuyla daha tehlikeli. Çünkü herkes hissediyor, ama kimse yüksek sesle konuşmak istemiyor.
Bu yazıda, Avrupa’nın sessiz ama derinleşen sanayi krizinin temel nedenlerini ve önündeki olası yolu ele alalım.
I. Kıtanın sanayi motoru duruyor: Almanya’da çatlayan model
Bir zamanlar “Avrupa’nın lokomotifi” diye anılan Almanya’nın bugün yaşadığı gerileme, aslında tüm kıtayı temsil eden daha büyük bir resmin parçası. Almanya’nın uzun yıllar boyunca büyüme modelini ayakta tutan üç temel unsur vardı:
1 Ucuz Rus enerjisi,
2 Çin ile devasa dış ticaret hacmi,
3 Kusursuz çalışan mühendislik odaklı üretim modeli.
Bu üçlünün tamamı son dört yıl içinde etkisini yitirdi.
Rusya-Ukrayna savaşıyla enerji fiyatları Almanya sanayisinin tüm maliyet yapısını çökertti. Ülkenin büyük enerji tüketicisi firmaları, özellikle kimya sektöründe, üretimlerini kısarken bazıları resmen kapılarına kilit vurdu.
Bir diğer çöküş Çin ile olan dış ticaret hacminde yaşandı. Almanya’nın ihracatının en değerli kısmını oluşturan otomotiv ve makine üretimi, artık Çinli rakiplerin yoğun baskısıyla karşı karşıya. Çin sadece Almanya’dan daha ucuz üretmiyor, aynı zamanda inovasyon kapasitesini de artırıyor. Çin’deki Elektrikli araç piyasası, Alman otomotiv devlerinin adeta kâbusu hâline geldi.
Vergi yükü yüksek, yatırım teşvikleri zayıf, enerji pahalı ve işgücü esnek değil… Böyle bir ortamda sanayi şirketlerinin rekabet gücünü koruması giderek zorlaşıyor.
Kısacası: Almanya modeli artık sürdürülebilir değil.
Bu tespit, sadece Almanya’yı ilgilendirmiyor. Kıta........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein