menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Medeniyet arayışımızı sorgulamak!

7 1
08.01.2025

Medeniyet arayışımız, genellikle teknoloji ve bilgi arayışı kıskacında kaldı. Yirminci yüzyılın başında Müslüman aydınlar, teknolojiye kavuşursak medeniyet krizimizi aşacağımıza inanıyorlardı. Bunun için vurguları “fen” odaklıydı. Merhum Mehmet Akif, o günlerin bakışını şu dizelerde net bir şekilde ifade ediyor:

“Sade Garb’ın, yalınız ilmine dönsün yüzünüz!

O çocuklarla beraber, gece gündüz didinin,

Giden üç yüz senelik ilmi tez elden edinin,

Fen diyarında sızan nâ-mütenâhî pınarı,

Hem için hem getirin yurda o nâfi’ suları!”

En geç 1970’li yılların sonlarında Müslümanların teknolojiye kavuşmalarının “medeniyet”le buluşmayı sağlamadığı, aksine “medeniyet”ten uzaklaşmalarına yol açabileceği de görüldü.

Seyyid Kutub’un 1940’lı yılların sonlarından itibaren ABD’ye yönelik anlattıkları etkili oldu ve Müslümanlar, bu kez medeniyet arayışı bağlamında teknolojiden çok bilgi kaynaklarının yenilenmesine yöneldiler. Bugün o arayış, büyük ölçüde karşılığını buldu; İslam aleminde bilgi üretimi faaliyetleri, neredeyse Avrupa’yı geride bırakacak. Buna rağmen, medeniyet arayışımız dilediğimiz noktada değil.

Bilgimizin çoğalması; medenileşmemizi sağlamadı, aksine bir yandan içimizde seküler Fransız aydınlarına özgü bohemliği yaydı, diğer yandan Hariciliğin farklı versiyonlarıyla ilişkilendirebilecek taassuplara da yol açtı. Biri dış etkilenmeler ürünü, diğeri içerideki sapmadan kaynaklı bu iki kesim arasındaki polemikler, İslâmî şuuru beslemediği gibi, sekülerliği cazipleştirmek gibi bir risk de oluşturdu. Bu sebeple “medeniyet krizimiz”, bir medeniyet arayışı krizine evirilmek üzeredir.

SORUNU DOĞRU ANALİZ ETMEK!

Medeniyet arayışımızdaki bu istenmeyen limanlar, bazı kalem sahiplerinde umutsuzluğa yol açtı. İslam’ın bir medeniyet arayışı olmadığını öne sürenler olduğu gibi, Müslümanların medeniyet arayışının asla başarılı olamayacağını, zira “çöken” bir medeniyeti ihya etmenin mümkün olmadığını öne sürenler de olabilmektedir. İslam’ın hakikati ve Müslümanların tarihi her iki kesimin de iddialarını çürütmektedir:

İlk vahiy, bize “Oku!” diye emretmekte, ardından kalemi hatırlatmaktadır (İkra Sûresi, 1-5). İkinci vahiy ise “Rabbini yücelt ve elbiseni temiz tut!” (Müdessir Sûresi, 3-4) diye buyurmaktadır.

Şûrâ Sûresi’nde ise Mekke Devri’nde nazil olan otuz sekizinci ayette yüce Allah, “Onlar ki Rablerinin davetine icabet ederler ve namaz kılarlar ve işleri aralarında şûra iledir ve kendilerine rızık olarak verilenden infak ederler.” buyurmaktadır.

Okumak ve yazmak; Rabbini yüceltmek ve elbiseyi temiz tutmak; namaz kılmak, işleri istişare ile yapmak ve mala dayalı sınıfçılığı ret, başka bir ifadeyle namaz kılmak ve sosyal adalet…

Ayet-i Kerimeler, Kur’an’ın bütünlüğü içinde okunduğunda bize şunu açıkça anlatmaktadır: İslam din ve medeniyettir. Nitekim Müslümanlar, ulaştıkları yerlere sadece namazı ve orucu götürmemişler; gerek Endülüs gerek Buhara, Semerkant örneklerinde açıkça görüleceği üzere aynı zamanda birlikte yaşam olgunluğu ve kalkınmayı götürmüşlerdir.

Ne yazık ki süreç içinde Müslümanlar, ilimden uzaklaştılar, yazmak bir yana okumayı da terk ettiler. Sonra bir kısmımız, Rabbini andı ama temizliği ihmal etti, namaz kıldı ama istişareye önem vermedi ve sınıfçılığa yöneldi. Bu yüzden, ibadet açısından mamur ama kalkınma açısından geride olmak neredeyse Müslüman dünyanın ayırıcı bir niteliğine dönüştü. Bu, din ile medeniyetin ayrışmasının neticesidir. Medeniyet krizimizin çekirdeğini de bu oluşturuyor.

İslam bir bütündür, parçalanmayı hiçbir şekilde kabul etmemektedir. Sentezlemeler de normalde buluşmayı ifade ederken söz konusu İslam olduğunda hep kopuşu ifade etmiştir. Emevî Devri’nde saltanatın yol açtığı sorunların ardından Abbâsî Devri'nde Sasanî kültür ve uygarlığıyla yaşanan sentezleme, Müslümanların ilk medeniyet........

© Doğruhaber