PINAR BAŞINDA SUSSUZ - DEFİNE ÜZERİNDE SEFİL YAŞAMAK
Yeni nesil artık 1930’ların Nutuk kuşağı, 68 kuşağı ya da 90’ların gençliği gibi ideolojilere pek ilgi duymuyor. Ateizm bile Apateizm’e yenildi. Ne mi Apateizm? Argoya kaçmayacaksa, hayatı sadece mide ve uçkura indirgeyen güruh demektir. Ateistler, dindarlara karşı antitez üretmek için en azından bir “emek” harcarlardı. Bu güruh haz dışında, hiçbir şeye ilgi duymaya ve ilgilenmeye gerek görmez. Allah, din, ideolojiler, insanlık, etik değerler ve maneviyat gibi olgular ile ilgilenmeyi gereksiz görür. “Zaman harcamaya değmez” görür. Maddiyatla ilgilenir. Çünkü onların deyişiyle konforlu bir yaşam için maddiyat gerekir. Bu yönüyle behimi ve güdüseldirler.
Fakat nesil böyle olmuş diye Müslüman’ın bunlara karşı İslami sorumluluğu bitmiş sayılmaz. Bilakis daha da artmıştır. Çünkü bizim çocuklarımız ve yakınlarımız, neslimiz bu güruhun tam orta yerindedirler. Yani bizden uzak değiller. İşte o yüzden onları kendi hallerine bırakamayız. Dünyanın suni cenneti için onların göz göre göre ahiret cehennemine yol almalarına kayıtsız kalamayız. Onlara yaklaşmamız, yakınlaşmamız gerekir. Fakat farklı olarak daha güncel ve işlevsel yaklaşım metotları gerekmektedir.
Öte yandan gelinen nokta itibariyle artık toplumsal dönüşüm sadece ideolojik propagandayla mümkün olmamaktadır. Bilişim teknolojilerinin hayal ötesi ilerleyişi ve sosyal medya olgusu, eskisine oranla çok farklı bir “İnsan Mantalitesi” ortaya çıkarmıştır. Bütün dünya artık bir birini şeffaf olarak görebiliyor. Birbirlerinin tez ve antitezlerinden haberdar olabiliyorlar. Herkes ötekinin hangi hayat standartlarında yaşadığını, vadettikleri ile yaşam pratiği arasındaki makasın genişliğini rahat bir şekilde ölçümleyebiliyor. Kısacası bu yeni nesil ve mantalite artık çok rahat bir şekilde “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, görünür akıl mertebesi kişinin eserinde” misalinde olduğu gibi, insanların söylem ve eylemleri arasındaki uyum ve uyumsuzluğu, çelişki ve tutarsızlığı görebilmektedir.
Erişim ve bilgi teknolojilerinin gelişmediği, insanların sadece diyalog ve kitapla şekillendiği süreçlerde ideolojik aktarımların etkisi bir hayli fazlaydı. Çok az insanın kendilerine sunulan teze karşı bir antitez hele hele bir sentez ve analiz yapıp sonra ikna olma durumu söz konusu olabiliyordu. Yani ikna eşiği düşüktü. Genelde de ilk karşılaşılan propagandaya ya da diyaloga olumlu bir reaksiyon söz konusuydu. Özellikle de mahalle baskısı oluşturabilen ve daha yaygın revaçta olan kesimlerin propagandaları ve toplumu dönüştürme oranları daha baskındı.
Bu yüzden özellikle 1960’lardan sonra Doğu ve Güneydoğu’da sol- sosyalist yapıların propagandası toplumda anti İslami bir dönüşüm sağladı. Bu Pkk’nın şahsında ve sürecinde vücut buldu. Bunun sıkıntısını bugün daha acı yaşamaktayız.
Pkk’nın da; onca kan, acı, gözyaşından sonra, toplumu böyle bir boşluğa sürükleyip, hiç bir şey olmamış gibi “fesih” kararı alması bir ideolojinin ve bir “kurtuluş reçetesi arzının” daha iflas ve fiyaskosu oldu. Pkk’nın bu kararı; Pkk ve Türkiye’den öteye çok daha önemli bir şekilde SOL SOSYALİST BLOKUN DA ÇÖKÜŞÜNÜN EN ÖNEMLİ İLANI VE KANITI OLDU. (Çünkü son dönemin kabul görür numune sosyalistlerinden ve sözde ideologlarından Abdullah Öcalan gibi bir şahıs; hareketinin fesih gerekçesini; “Sol - sosyalist paradigmanın dünyadaki çözülüş ve çöküşüne” bağlaması bu realitenin ilanı ve ispatıdır.)
Özelde Kürtlerin, genelde de Türkiye toplumunun bir kez daha boş bir ideoloji ile 50 yılının heba olduğu, onca gençliğinin, umutlarının, kaynak ve imkânlarının bir hiç uğruna toprağa gömüldüğüne hep beraber şahitlik ettik. Pkk’nın açıkça “ kendilerinin 1960 ve 70’lerin sol sosyalist paradigmanın bir ürünü olduklarını ve bu paradigmanın çöküşüyle kendilerine de artık bir gerek ve ihtiyaç kalmadığını bu yüzden de hiçbir talepte bulunmaksızın kendilerini fesh ettiklerini beyan etmeleri aynı zamanda şunu da bir kez daha idrak etmemizi sağladı ve sağlamalıdır da. “Her beşeri ideoloji ürünü olarak ortaya çıkan kurtuluş reçeteleri en fazla bir 50-60 yıl sonra topluma çektirdikleri onca kan, acı ve gözyaşı sonrası, beşerin ömrü gibi iflas etmeye mahkûmdurlar.” Tıpkı Pkk öncesi 1920’lerde Türkiye’yi şekillendirmeye çalışan beşeri ideoloji ve dayatmaların yine özelde........
© Doğruhaber
