Edep Kaybolursa Ne Kaybederiz?
Sünnetin “küçük” adabının büyük anlamı
Bir ders halkasında işittiğim şu cümle, zihnime çakılı kaldı: “Sünnet-i Seniyye edebdir; hiçbir meselesi yoktur ki, altında bir nur, bir edeb bulunmasın.” Bugün kamusal dilimizin sertleşmesi, gündelik hayatın hoyratlaşması, mahremiyetin ve ölçünün buharlaşması tesadüf değildir. Edebin hayatımızdan çekilişi, her yere gölgesini düşürüyor.
Evet, edep bir nezaket çeşnisi değil, bir dünya görüşüdür.
Edebi “güzel konuşmak”la sınırladığımızda onu daraltıyoruz. Oysa metinlerin işaret ettiği ufuk geniş: İmanın rükünlerinden ibadetin usulüne, insan-insan ve insan-eşya ilişkisine kadar bir cem’ bütünlüğü… “Eddebenî Rabbî fe ahsene te’dîbî” beyânı, sadece bir şahsî terbiye değil; varlıkla kurulan ilişkinin ahlakını anlatır. Edep; görgü değil, görüdür—eşyanın hakikatini yerli yerine koyan bir bakıştır.
Sünnetin “küçük” görülen adabını küçümsemek, binanın temel taşlarıyla alay etmeye benzer. Sağ elle yemek, sol elle temizlik; abdestte aleniyet, hacette setr; az konuşmak, az yemek, az uyumak… Bunlar hayatı daraltan prangalar değil, taşkın arzulara set çeken zarif bentlerdir. Küçük taş oynadığında duvar kabarır; küçük âdâb bozulduğunda ise büyük günahların yolu döşenir.........
© Doğruhaber
