menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Özgürlüğü nasıl savunmalıyız?

19 1
22.06.2025

Bu haftaki sütunumu üstat Robert Higgs’in 2012 tarihli fevkalâde öğretici bir makalesine bırakıyorum:
‘’Liberteryenler iki büyük gruba ayrılmıştır: özgür bir toplumu, özgür olmayan bir toplumdan daha iyi sonuçlar verdiği için benimseyenler ile özgür bir toplumu (başkalarının özgür olma eşit hakkını bastırmadığı sürece) kişinin özgür olma hakkını inkâr etmek veya bastırmak yanlış olduğu için benimseyenler. Bu farklılığın sıkça karşılaşılan adlandırması ‘’deontolojistlere karşı sonuçsalcılar’’ şeklindedir. Ne yazık ki bu iki grup arasındaki iç kavgaya çok fazla enerji harcanmıştır.

Ben iktisatçı olarak eğitim almış olmamın sonucu olarak, liberteryen öğretiyi faydacı veya sonuçsalcı nedenlerle benimsemiştim. Özgür bir toplumun özgür olmayan bir toplumdan -elbette uzun vadede- daha sağlıklı, daha zengin ve daha mutlu olacağına inanıyordum. İktisat teorisi ve iktisat tarihinden hareketle, Sovyetler Birliği, Çin ve başka ülkelerdeki merkezî-planlamalı ekonomilerin korkunç başarısızlığının farkındaydım. Bu farkındalık bana liberteryenizmi benimsemenin uygun bir temeliymiş gibi gelmişti.

Sağlam bir felsefî temelden yoksun olarak, en azından yolculuğumun ilk aşamalarında liberteryenizmin ahlâkî gerekçesi hakkında düşünmeye çok zaman harcamadım. Yine de hiç kimse beni insanların özgür olmayı tabiatı icabı hak ettiğine, her bir kişinin kendi hayatını kontrol etmek konusunda -bu hakkın kullanımı başkalarının aynı hakkı kullanmalarıyla çatışmadığı sürece- doğal bir hakka sahip olduğuna ikna etmeye gerçekten ihtiyaç duymamıştı. Onun için, yirmi yıldan fazla bir süre önce panelistlerinden biri olduğum liberteryen bir toplantıda bana sonuçsalcı mı deontolojist liberrteryen mi olduğum bana ilk sorulduğunda, her ikisiyim diye cevap vermiştim. İnsanların başka insanların saldırıdan özgür olma hakkına saygı göstermeleri gerektiğine ve eğer herkes bu şekilde davranırsa insanların bütün toplum için mümkün olan en iyi sosyal ve ekonomik sonuçları elde edeceklerine inanıyordum.

Zaman geçtikçe kendimi gitgide daha sık olarak liberteryenizm lehinde ahlâkî kanıt getirir durumda buldum. Bazı bakımlardan, bilincinde olduğum şu veya bu cebrî kötülüğe karşı öfkemin gerekçesini dile getiriyordum sadece. Yine de birçok sosyal ve ekonomik boyutta özgür bir toplumun özgür olmayan bir toplumdan daha iyi işlediğine olan inancımı hiç bırakmadım. Aynı zamanda hepimizin mümkün olan en derin anlamda sonuçsalcı olmak zorunda olduğumuza da kural-faydacısı üstat Leland Yeager tarafından ikna edilmiştim. İyi niyetli hiçbir kimse sonsuza kadar ‘’adalet yerini bulsun da isterse dünya yıkılsın’’ kuralına bağlanamaz. En inançlı liberteryen deontologist liberteryenizmin bütün temel esaslarına bağlılığın -söz gelişi- insan türünün sonunu getirecek olduğunu eğer kesin olarak bilseydi, o bile yumuşamak ve kararını, normal olarak bağlayıcı olan bir ahlâkî kurala istisnasız bağlılığın sonuçlarına bakarak vermek zorunda olurdu.

Neyse ki, bu ikilem gerçek hayatta........

© Diyalog Gazetesi