İnfaz komiserlerine teslim olan medya
BİR GAZETECİ TÖKEZLEDİĞİNDE LEŞ TOPLAYANLAR NASIL ORTAYA ÇIKIYOR?
Türkiye’de gazeteciliği bitiren şey hata değil; hasettir.
Bir meslektaşın başına bir soruşturma mı geldi, ayağı mı kaydı, bir dosyada adı mı geçti?
Hakikati beklemek yerine, sanki yıllardır tetikte birikmiş bir öfke düğmeye basılmış gibi
infaz komiserleri sürü halinde ortaya çıkıyor.
Bugün Mehmet Akif Ersoy’un yaşadıkları bunun en berrak, en çarpıcı örneğidir.
Mehmet Akif Ersoy dediğiniz kişi, Ortadoğu’nun sıcak cephesinde mermi gölgesinde haber yapmış,
TRT’de devletin kritik yayın kademelerinde görev almış,
sahadan getirdiği analizlerle Türkiye’nin dış politika nabzını tutmuş,
son olarak Habertürk’ün genel yayın yönetmenliğine getirilmiş
Türkiye’nin en yetkin muhabirlerinden biridir.
Bugün bir uyuşturucu soruşturması kapsamında gözaltında.
Peki dosya ne?
Ne var?
Ne yok?
Hiçbirimiz bilmiyoruz.
Ve bilmediğimiz bir dosya üzerinden bir gazeteciyi linç etmeye kalkanlara “etik” dersi mi vereceğiz?
Hayır.
Bu saatten sonra belki ibret olur diye yazıyoruz.
Daha dosya açılmadan özel hayatının çarşaf çarşaf ortaya dökülmesi,
evlilik hikâyelerinin, geçmiş ilişkilerinin, evinin barkının tartışma malzemesi yapılması…
Bu soruşturmayla ne ilgisi var?
Hiçbir ilgisi yok.
Ama medya içi haset, adamın yıllardır biriktirdiği emeği bir gecede çöpe atmaya razı.
Ve bunun başını çeken isim kim?
Rasim Ozan Kütahyalı.
Evet, bugün Mehmet Akif’in üzerine basarak prim yapmaya çalışan,
her açıklamasını “linç mühimmatı” haline getiren kişi…
Ama bu ülkede bir kişi vardır ki linç denen şeye en yakından, en acı şekilde maruz kalmıştır:
O da Rasim Ozan’ın kendisidir.
Zamanında bir canlı yayında talihsiz bir ifade kullandı.
O ifadenin tartışılması gerekiyordu;
ama tartışma o sınırda kalmadı.
Konu bir anda servetine, oturduğu yalılara, özel hayatına, içki masasına, evliliğine, eşine, her şeyine sıçradı.
Rasim’i meslekten tamamen silmeye kalktılar.
Ve o dönemde ben de dahil pek çok kişi şunu yazdık:
“Konuyu bağından koparmayın.”
Çünkü yapılan aleni haksızlıktı.
Açık bir infazdı.
Etik dışıydı.
Tıpkı bugün Mehmet Akif’e yapılmaya çalışılan gibi.
İnsan aynı acıyı yaşamışken,
aynı zulmü bir başkasına nasıl reva görür?
Nasıl olur da “infaz komiseri” elbisesini giyip başkasının boğazına çullanır?
Bu sadece etik değil; insani bir çöküştür.
Bugün Rasim’in yaptığı şey haksızlıktır.
Üstelik bu haksızlığın neye benzediğini en iyi bilen kişi kendisidir.
Ama mesele Rasim’den de büyüktür.
Bu mesele, Türkiye’de gazeteciliğin neden çürüdüğünün resmidir.
Gazeteci, gazetecinin düşmanı haline gelmiştir.
Haset, meslek etiğini katletmiştir.
Bilgi beklemek yerine linç etmek normalleşmiştir.
Ve hakikati söyleyelim:
Bugün Mehmet Akif’i parçalamaya çalışanlar, yarın başka birini,
öbür gün hepimizi parçalamaya hazırdır.
Etik bunun için vardır:
Düşene tekme atmayasın diye.
Hukuk bunun için vardır:
Dosyayı bilmeden hüküm vermeyesin diye.
Meslek onuru bunun için vardır:
Kendi meslektaşını infaz komiserlerine yem etmeyesin diye.
Bu yazı bir köşe yazısı değildir.
Bu yazı, medya ahlakının çöküşünü belgeleyen bir kayıttır.
Bugün üniversitede medya etiği dersinde okutulacaksa,
sebebi teorik bilgi........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
John Nosta
Daniel Orenstein
Beth Kuhel