Bugün sahaya çıkan sadece futbolcular değil… Milletin sınırları, kimliği, hafızası!
Bugün Fenerbahçe–Galatasaray derbisi var.
Fakat bunu hâlâ “futbol karşılaşması” diye tanımlayan varsa, kusura bakmasın ama Türkiye sosyolojisini gram okumamış demektir.
Bu maç, bir topun peşinde koşan adamların değil;
bir milletin yüz yıllık kimlik kavgasının sahadaki halidir.
Bugün Kadıköy’de ya da Seyrantepe’de oynanan şey sadece futbol değildir;
bu ülkenin damarlarına sinmiş aidiyet, direnç, meydan okuma ve hafıza yeniden sahneye çıkmaktadır.
**
İKİ TAKIM DEĞİL, İKİ TÜRKİYE ÇIKIYOR SAHAYA
Bu derbinin iki yakası var ama iki yakadan çok daha fazlasını temsil ediyor.
Bir yanda Anadolu yakasının köklü mahalle kültürü, dirençli orta sınıfı, yerli refleksleri…
Öte yanda Avrupa yakasının modernleşme iddiası, elit geleneği, küresel vitrini…
Bugün Fenerbahçe–Galatasaray derbisi, İstanbul’un iki yakasından ziyade iki Türkiye’nin hikâyesidir:
• Biri köklerine bağlı, mahallesini sırtlayan, sesini yükseltmekten çekinmeyen bir toplumsal damar: Fenerbahçe.
• Diğeri tarihî bir elit okuldan doğmuş, kendini küresel bir kimlik anlatısı içinde konumlandıran, “modern” bir iddia: Galatasaray.
Bu yüzden bu derbi, semt rekabeti değil;
yerlilikle kozmopolitliğin bir kez daha karşı karşıya gelişidir.
Diriliş Postası çizgisi tam da bunu söyler:
Bu ülke kendi kimliğini, kendi duruşunu, kendi tarihini unuttuğunda kaybeder.
İşte o yüzden derbi, zaman zaman bir “kültürel uyanış sahnesi”ne bile dönüşür.
**
KİMLİK ÇATIŞMASININ AYAK SESLERİ
Galatasaray’ın kökeninde Osmanlı’nın en seçkin okulunun elit kültürü var.
Fenerbahçe’nin köklerinde ise İstanbul’un yoksul ama gururlu semtlerinin inadı, Anadolu ailelerinin göç hikâyesi, halkın sesi.
Biri “biz moderniz” derken,
diğeri “biz milletiz” diyor.
Birinin iddiası Avrupa kupalarına dayanır,
öbürünün iddiası tribünlerin gür sesine, mahallenin dayanışmasına…
Bu yüzden derbi sadece sportif rekabet değil;
bir kimlik testi, bir toplumsal varlık-yokluk sınavıdır.
**
TOPLUMSAL HAFIZANIN SAVAŞ ALANI
Fenerbahçe–Galatasaray maçı, Türkiye’nin kolektif hafızasında küçük bir detay değil;
neredeyse bir milat.
Bu ülkede herkesin hayatında bir derbi anısı vardır.
Kiminde bir travma, kiminde bir gurur gecesi…
Toplumların hafızası, savaşlar ve darbeler kadar, tribünlerde yaşanan bu duygusal patlamalarla da şekillenir.
Kadıköy’ün 20 yıllık “duvarı”…
6 Kasım’ın tarihsel sarsıntısı…
Süper Final gecesinin hâlâ dinmeyen gerilimi…
Şampiyonluk otobüslerinin yaktığı yollardaki hatıralar…
Derbi, Türkiye’nin duygusal belleğinin en karanlık, en coşkulu, en sert rafıdır.
Bu yüzden bugün oynanacak maç, bir futbol müsabakasından fazlasıdır:
milletin hafızasının yeniden hareketlenmesidir.
**
TOPLUM 90 DAKİKALIĞINA AYDINLANIR YA DA KARARIR
Derbi günü bu ülke garip bir şekilde normalleşir.
Siyasi kutuplaşma, ekonomik şikâyet, gündelik öfke bir süreliğine kenara çekilir.
Ama bu, bir “tatlı huzur” değil;
kontrollü bir gerilim boşalmasıdır.
Bugün bu ülkede siyasi partiler değil, medya değil, akademi değil…
Hiçbiri toplumu bir arada tutamıyor.
Ama derbi günü kahvede iki adam yan yana oturup birbirine takılabiliyorsa,
bu millet hâlâ bir millet demektir.
Derbi, sosyolojik olarak Türkiye’nin kaybolmayan ortak alanıdır.
Süper Lig değil;
süper kimlik savaşıdır.
**
BU MAÇIN KAZANANI PUAN TABLOSU DEĞİL, MİLLETİN RUH HALİ
Bugün sahaya çıkacak olanlar:
• 22 futbolcu,
• teknik direktörler,
• hakemler
değil…
Sahaya çıkacak olan:
• İstanbul’un iki yüz yıllık modernleşme tartışması,
• sınıf mücadelesi,
• kimlik arayışı,
• yerli-milli refleksler,
• küresel modernlik iddiaları,
• mahalle kültürü,
• elit okul geleneği…
Bugün oynanacak maç, aslında Türkiye’nin kendi kendine verdiği bir öz değerlendirme sınavıdır.
Kim kazandığı kadar, “Türk toplumu bu derbiden hangi ruh hâliyle çıkacak?” sorusu önemlidir.
**
SON SÖZ: BU SADECE MAÇ DEĞİL, AYNADIR
Bugün bir derbi oynanacak.
Ama hakikati söyleyelim:
Bu maç, bu ülkenin kendine tuttuğu en net aynadır.
Bu derbi bize şunu hatırlatır:
Biz kimiz?
Nereden geliyoruz?
Nasıl bir milletiz?
Neyi önemsiyoruz?
Nerede duruyoruz?
Sahadaki skor sadece sonuçtur.
Asıl mesele, bu milletin duygusal ve sosyolojik nabzının nasıl attığıdır.
Ve ne olursa olsun, bu derbi her seferinde aynı şeyi yapar:
Türkiye’yi yeniden uyandırır.
//////////////////////////////////////////////////////////
“SÜPER BÜYÜKELÇİ” NUH YILMAZ..
TÜRKİYE’NİN EN STRATEJİK HAMLESİ
İsrail medyası bugünlerde bir kişiyi konuşuyor:
Nuh Yılmaz.
Türkiye’nin Şam Büyükelçisi.
Ama mesele sadece bir diplomatın atanması değil.
Mesele şu:
Türkiye, Suriye satrancında oyunu tamamen değiştiriyor.
Ve bu değişimin merkezine öylesine biri değil, Ankara’nın en kritik beyinlerinden birini koyuyor.
Bunu biz değil, İsrail söylüyor.
i24 News’te yayınlanan, Baruch Yedid’in hazırladığı belgesel serisi, Nuh Yılmaz’a “Süper Büyükelçi” diyor.
“Erdoğan en güvendiği adamını Şam’a gönderdi” diyerek rahatsızlıklarını saklama gereği bile duymuyorlar.
Bir devletin rakip gördüğü bir ülkenin diplomatına “süper büyükelçi” demesi, diplomasi tarihinde çok sık rastlanacak bir şey değildir.
Bu bir itiraftır.
Bu bir çekinmedir.
Bu, Türkiye’nin geri dönülemez yükselişinin bölgede artık açıkça hissedildiğinin göstergesidir.
**
NUH YILMAZ KİMDİR? NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?
Nuh Yılmaz sıradan bir diplomat değildir.
O, Türkiye’nin içinden geçtiği tüm kritik dönemlerde koordinasyon, istihbarat, diplomatik akıl ve vizyon üreten isimlerden biridir.
• Stratejik iletişimde en kritik görevlerde bulundu,
• Devlet........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein