İTİRAZIM VAR! Siz çevreciyseniz, biz hangi fantastik evrende yaşıyoruz?
Siz de çevreciyseniz, biz hangi fantastik evrende yaşıyoruz acaba?
Sayın Milletvekilleri,
Biraz da bu tarafa, bizim 'evrene', hissedilebilir hakikate bakabilir miyiz artık lütfen?
Akşam TBMM Genel Kurulunu dinledim.
Hissiyatımızı ifade eden milletvekilleri yüreğimize biraz su serpti.
Fakat genel olarak çileden çıkmamak elde değil.
Biraz uzun olabilir, okumanız temennisiyle. Fazla cevap hakkı doğdu. Ayrıca, ziyadesiyle doluyuz.
Biz de önümüze konulan sayfalarca sıkıcı sözleşmeler okumaktan yorulduk!
Hangi birine yetişeceğimizi bilemez hale geldik.
'Sıfır Karbon' yalanının bilimsizliğini ve ard niyetini geçtik,
Sözde 'iklim kanunu' adı altında ard niyetle yapılanları ve yapılacakları da,
Buğday tarlaları imhaları, hayvan sürüleri katli, tarım bölgelerine veya kişisel mülklere rezerv alan zorbalıklarını hiç konuşmayalım.
Hatta, “Kanun” ifadesinin ve oylamanın meşru olamayacağını da geçelim.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası,
Türkiye Cumhuriyeti Milletvekili yemini,
SOSYAL HUKUK DEVLETİ
Açılımlarına da değinmeyelim.
Fakat,
Bugün görüp duyduklarımız inanılmaz. Birkaç sorum,
Teklifi verenler neden kurulda değil?
Teklifi vermiş milletvekili neden kağıt parçasına bakarak konuşur?
Sadece oylamaya girenler,
Oylanan konudan mı emin? Yoksa verilecek oydan mı?
Misal, ezberden anlatın desek anlatabilirler mi?
Ve
1968'li vatandaş olarak 'birkaç' sözüm de var;
Siz de çevreciyseniz, 2010 itibariyle bizim yaşadıklarımız neydi?
Konusu geçtikçe, asılsız beyanların saç-baş yoldurduğu:
2010 TARİHLİ AKKUYU N. SANTRALİ MİLLETLERARASI ANDLAŞMA!
(https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2010/10/20101006-6.htm)
Bölgeye haritadan da iyi bakın lütfen.
Stratejik hassasiyeti ve önemiyle.
BÜYÜKECELİ olarak arayın. Gerçek adı bu.
Komşu belde YEŞİLOVACIK'a da: Buna beton lazım diye çimento fabrikası ve tedarikleri için liman.
Memleketin cennet köşeleri;
Dört mevsim tarım, hayvancılık, balıkçılık,
Bilinen tarihi MÖ 5 bin yılına kadar uzanır.
Taşı kaldırsan tarihi eser.
Dağ, deniz, ırmak, göl, kuş cenneti, ne ararsan var.
Ve
Her köşesinden dereler, pınarlar akardı.
DI!
Nerede bu sular?
İnsanlar, yayla bahçesini ödediği suyla suladığında neden ceza yazıyorsunuz?
Biz mi kuruttuk bu suları?
İklim mi?
Yoksa, bazı sinsi tekeller mi?
Yenilere bi derece masal anlatılabilir belki, fakat on yıllardır sahada olan gerçek vatanseverler 'çatlak çevreci' etiketlerine dahi, en hafifiyle güler.
Tepeler de hem maden çukuru. Kime gidiyor bunların rantı? Kim sebepleniyor?
BİZ OLMADIĞIMIZ KESİN!
Oralara yapa yapa bunları mı yaptınız?
Aklınıza gele gele bunları mı geldi?
Düşünüp taşınıp, sonunda bu uygunsuz işlere mi karar verdiniz?:
Milletlerarası sözleşme ile, Rusya Federasyonuna ait n. santral!
Evet, doğru duydunuz. Açın sözleşmeyi okuyun.
Yüzde 100 Rusların. Yüzde 49'u canının istediğine satabiliyor.
Geçtiğimiz yıllarda çıkan tantana, bu yüzde 49 üzerine. Veya buna dair verilen sözlerin tutulmamasıdır.
O ara dolaşan ve iptal edildi denilen de ana sözleşme değil, sadece bu olayla ilgili olanı.
Üstüne, bilmem kaç yıl boyunca, üretimin yüzde 50'sini tavan fiyattan satın alacakmışız.
Peki bu tavandan belirlenmiş de, 7. maddenin genişliği ve muallaklığını nereye sığdıralım?
Santral arazisi, alt yapısıyla bedelsiz tahsis.
Türk devletine ait ilave arazi (neresi, ne boyutta bilmiyoruz), bedelsiz tahsis.
Yetmezse orman fonuna gerekli ödemeyi (1 TL?) yaparak arazi ilave edebilirmiş.
Zaten bizim olan, orada durup duran ormanı çevirip “Akkuyu N. Santral Hatıra Ormanı” yazma yüzsüzlüğünün cüreti de buradan geliyor besbelli.
Yetmedi!
Ayrıca, gerekli görülen TÜM özel mülklerin kamulaştırılmasında KOLAYLIK.
Büyük harfle yazan ifadelerin sözleşmede yer alması da ilginç.
'ÇED Toplantısı';
Türkiye Cumhuriyeti’nin jandarması, kolluk güçleri de şirketinin elemanları sanki TT!
En temel yasal haklar söz konusu olduğunda dahi; Hep halk iradesine karşı.
Buna rağmen yaptırılmadı. Fakat "Halk tepkisi sebebiyle yapılamadı." yerine, "Sonlandırıldı" ifadesiyle rapor yazılır.
İtirazlar dikkate alınmaz.
Düşün, bu iş orada neredeyse 40 yıldır, deneniyor. Bu halk onca sene yaptırmıyordu.
'Demokratik' ÇED toplantıları, çoğu yerde böyle 'yapıldı'.
Birçok yerde halk dayak yedi.
Raporda bazı imzaların sahte olduğu iddiası da sonradan duyulanlar.
Yalanlandığını görmedim. Sessiz kalındı yine.
Yeşilovacık, adıyla şanlı çok güzel bir sahil beldesiydi.
Dİ!
Atlas dergisinin, dünyanın en güzel koylarından biri ilan ettiği, 'işgalci site' adıyla 'Tisan' koyu da burada.
İnanılmaz!
Yani o kadar inanılmaz ki!
Rus yönetici gelip gördüğünde: “Buraya mı? Yazık!” demiş!
Parantez açalım;
Buna 40 km kadar var-yok mesafede bir NATO limanı da bulunuyor.
Haritalar aramasında, alelade bir liman olarak çıkar: İncekum Limanı
20-25 yıl önceydi galiba; 1. derece SİT alanı, tarihi liman kalesi yarımadasını kapattılar.
Çepeçevre yüksek duvarlarla çevirdiler. Artık kaleyi göremezsin, duvarın yanında duramazsın.
Gel zaman-git zaman;
Bizim memleket RUS DOLDU!
Orantısızca bir nüfus!
Bu kadar Rus'un bi santralde işi ne? Tipleri de ne mühendis ne işçi ne muhasebeci,
Gerçi çoğu muhasebe, öğretmen kılıklı olur ya hani bunların, onlardan.
Asker gibiler. Kadın-Erkek çakı gibi.
Aileleriyle birlikte SÜRÜLER halinde, tee 80 km ötelere kadar doluşmuşlar.
5 bin de Çinli geliyormuş.
En manzaralı yerlere, bunlara yerleşke yapmalar filan...
Rus tiksintisi geldi şahsen!
Bir zamanların ABD istihbarat jargonundaki 'Pinko' yakıştırmasıyla,
'Pinru' dediğim türden de!
Evlerini üç kuruş fazlasına kiraya verince başı göğe eren,
Bir anda ortalığı kavurmuş yangın ardından gelen mucizevi imara sevinen,
Hasar gören bahçeyi, zeytinliği, tarlayı, koşa koşa imara vs verince zengin takılan,
Güzelim sahile apartmanlar dikilmesine şişinen,
Acayip bir tür bu!
Anlaşmamız imkansız.
Dertlerimiz bambaşka.
Evlatlarından da hazzetmeyen tipler.
"Benden sonra tufan." kafasıyla, hayattayken ne yese kar sayarlar!
Dünyanın en normal işi gibi, henüz doğmamışların dahi hakkına giren, insanlık dışı yasalar konuşanları da işte bunlara benzetiyorum.
Zeytinliğimiz yandı. Kaç yıllık emek. Fidandan ekilmiş Domat türü. Yeni yetişkin, tam verimlilik çağına gelmiş ağaçlardı.
Budandı, sulandı, sıfırdan başlandı.
Önü-sonu nereye kadar direneceğiz peki?
Dibimizde santral, fabrika, liman,
Ve
RUS İSTİLASI!
Bunu önemle vurguluyorum: Sonra duyduk-duymadık demesin kimse.
Bu hangi fantastik evren peki?
Bitmeyen fantastik bir film senaryosu yaşıyoruz sanki.
O kadar hıza başımız da döndü.
Bunları hangi tazminat ödeyebilir ki?
Bunlar, hangi 'ÇEVRECİLER' döneminde yapıldı?
Yıllardır bağırıyoruz:
“Bu enerji ve çevre meselesi değil,
Bildiğin, MEMLEKET MESELESİ!"
Aynen şu an konuşulan gibi.
Zamanında da onun için de tüm milletvekillerine e-posta yazmıştım.
TBMM'nin resmi sitesinde bulunan e-posta adreslerini okuyan var mı?
EZELİ RUTİN:
Bu konulardaki temel çıkmaz hep şuydu:
Halk meseleye ayıkana kadar, sorumluların yerinde yeller eser.
Tek muhatap bulunmaz.
Müracaat edilen resmi kurumlar da: "E napalım, biz yapmadık" der çıkar işin içinden.
"GELECEK NESİLLERİ İLGİLENDİREN BU KADAR ÖNEMLİ BİR KONU." derken özet geçilmiş.
Gelecek nesillere kadar kim öle kim kala!
Fakat artık devir de değişti. Çok değişti hem de.
Ve sahiden?
HENÜZ DOĞMAMIŞ GELECEK NESİLLERE KADAR, DÜZEN MAHKUMİYETİ KADER TAYİN ETME KİBRİ DE NEYİN NESİ?
Özellikle buna, hiçbir zaman aklım ermedi-ermeyecek.
Sırf birkaç dönem seçilmişlikle, bu hak nereden alınıyormuş, hiç mi hiç algılayamıyorum.
Bu konuda aşırı doluyum.
Özellikle de: “BUNA İHRACATÇILAR İÇİN MECBURUZ” gibi yalvarırcasına çıkışı nereye koyacağımı bilemedim.
Dile kolay, 37 yıllık süreci şu ortamlarda ve tekstil gibi çılgın dinamikleri olan sektöründe yaşamışsın.
Ticaret odalarının 1 yıldır sessiz-sedasız verdiği 'karbon' seminerlerini de takip ediyorum uzaktan.
Zavallı ihracatçılar, yine oturmuş kuzu kuzu dinliyor.
Öyle bir anlatıyorlar ki, sanırsın bu çoktan ihracatın anayasası ve kaçınılmaz.
İmalatçı-ihracatçıların çoğu bunu da şimdiye kadar "He-he" dedikleri türden SIRADAN BİR SERTİFİKA işi sanıyor.
Her iddiasına varım.
SERTİFİKA YORGUNLUĞU:
Bitmek tükenmek bilmeyen, sonu gelmeyen bu rant hem güldürüyor hem de çok zorluyor artık.
Zaten organik olan yüzde 100 pamuğa, 'organik' ilave yazmak için sertifika ücreti alanlara:
“Milyonlarca rengi nasıl yapıyon peki la organik?!” diyoruz içimizde.
Kök boya renk gamını hepsinden iyi biliriz.
Birinin bir ranta ihtiyacı olunca, hemen icat ediveriyorlarmış kadar tekelciliğe hizmet saçmalıklar.
Bu ülkenin yasaları var, ruhsatı var. Onlara bakın ÖNCE!
Örneğin; Nazilerden sabıkalı Bayer, yeni teknoloji bir boya mı çıkardı.
Anında bir standart ve sertifika fışkırtıyorlar.
O kadar hassas olsa, dikildikten sonra parça boya yapılanlara bakardı.
Bedava verseler almayız........
© Dikgazete.com
