Oyun ve Oyuncak
-Servet-i Fünûn'dan bir çocuk yüzü
Ahmed İhsan Bey, Fransa seyâhatinde rast geldiği ve daha evvel emsâlini görmediği bir objeye dâir gözlemlerini, yılmaz bir gazeteci azmiyle, Osmanlı Istanbul'una varır varmaz, Rûmî takvimle 16 Mart 1316 (milâdî 28 Mart 1900) târihli Servet-i Fünûn dergisindeki “Şundan Bundan” köşesinin sütûnlarına taşır.
Bu, o devrin matbûâtında fen konulu havâdisler verme ve teknolojiye, bilime dâir gelişmelerin -gazetecilik tâbiriyle- fikr-i tâkîbini yapma maksadıyla yola çıkmış bulunan Servet gazetesinin çizgisine gâyet yaraşır “fennî” (ilmî, bilimsel, teknik) bir mâlûmâttır.
Hemingway'in, hayâtınızın geri kalanında nereye giderseniz gidin, sizi asla terk etmez, diyerek sanki bitmeyen bir şenlik metaforu yaptığı Paris şehrinin ışıltılı mağazalarında, yazarın birden gözüne çarpan -kendi tasvîriyle- bir eser-i ihtirâdan, yâni “yepyeni bir îcâddan, insanlığın yeni bir eserinden” bahseder.
Avrupalı çocukların para kumbarasını andıran bir çekmeceye bozukluk attıklarını ve târifini yaptığı âletin demir paraları alır almaz, "cici bir hediye" takdîm ettiğini söyler. Hattâ geleceğin postahânelerinde kart ve pul dağıtımının bu makinelere yaptırılacağı öngörüsünde bulunur.
Bu, bir nevî, sanayileşmenin ışığında oyuncağın devrimidir.
Mâzîsi tarih evveline ulaşarak çocuk lahitlerinde keşfettiğimiz taştan, çamurdan bebekler, hem kötü ruhları savuşturmak için yetişkinler tarafından kullanıldığı anlaşılan hem de sevimli birer çocuk oyuncağı olan düdükler, kemikten, alçıdan, ve hattâ mısır koçanından yapılmış kuklalar...
Antik Mısır'da doğum yapan kadınların imdâdına yetişen, çocukların hâmîsi, Eileithyia'nın nezâretinde ufak parmaklarda döndürülen topaçlar, yo-yo'lar...
Çin medeniyetinin kültürel temellerini atan Zhou hânedânlığının parlak çağlarında semâya salınan uçurtmalar...
Orta devrin sevimli tahta atları, mini mini dikiş-nakış materyalleri, velîahdların tâlim âleti olan tahta kılıçlar, 18.yy Avrupa'sından -mimârî üslûpların da têsiriyle- çıkmış ev, dükkân, müzik odası, kütüphâne gibi muhtelif yapı maketleri...
Afrika bozkırlarının bez bebekleri, emsalsiz maskeleri...
Eyüplü oyuncakçı esnafının tornasından geçmiş ahşap arabalar, hayvan figürleri, renkli aynalar, kurşun askerler, saltanât kayıkları, darbukalar...
1960'lı senelerin kuzey Amerika'sında üretilen uzay maketleri...
Ve birbirini kovalayan plastiğin, dijitalin şanlı devrimleri, bu evrimin rengârenk göstergeleri...
Esâsen büyüklerin o giz dolu çocukluğunun îcâdı olan bu eğlenceli âlem, yalnızca çocukların duygu dünyâsında yer etmemiş tarih boyunca.
İngiliz şâir Robert Southey (1774-1843)'nin son on senedir delilik onundu, fâkat her nevî vahşet Fransızlarındı. O, -Hinduizm'de ilâhî bir varlık olan- Tanrı Hanumandı, dediği ve yaşamının geri kalan kısmını Saint Helena adasında sürgünde geçirecek olan Napolyon, kendi felâketinin yollarını döşeyen Waterloo bozgunundan evvel, bu muhârebeyi, generalleriyle berâber gecelerce Empire stili dikdörtgen bir masanın etrâfında toplanıp, tıpkı zekâ dolu fedâların ardından General Bertrand'ı satranç başında mat etmesi gibi kim bilir kaç defâ oyuncak askerleriyle tekrâren ve yeni senaryolarla oynamıştır, bir düşünsenize?
Şâyet müzikolog ve tarihçi Mahmut Ragıp Gazimihal'in Halk Oyunları Kataloğu'ndaki târifiyle oyuncularının alttan ve üstten atlamalarından dolayı argoda "eğlenmek" mânâsında kullanılan matrak geçmek tâbiri hayâtımıza girdiyse, o da Kânûnî devrinin nâmlı tarihçilerinden Nasûh Efendi'ye "Matrâkî" (Matrakçı) unvânını veren matrak oyunu sâyesindedir aslında.
Işıl ışıl yıldızların en yakını olan Ay'daki Wan-Hoo krateri, bir rivâyete göre........
© Dikgazete.com
