Cappuccino
O hassas tarih terâzisinde Patéras tis Istorīas (“Tarihin Babası”; Πατέρας της Ιστορίας) ve Patéras ton Psemāton (“Yalanların Babası”; Πατέρας των Ψεμάτων) lâkabları arasında salınıp duran ve şahsî kanaatimce tarihin en parlak storyteller'ı veyâ “hikâye anlatıcısı” olan Herodot'un birçok pasajda antik Yunan tanrılarına kıskançlık atfetmekten çekinmediğinden bahseden filozof David Hume, Tanrı inancının ve dinin psikolojik ve tarihsel tahlillerine yer verdiği The Natural History of Religion (Dinlerin Doğal Tarihi) makalesinde, ilerleyen çağlarda insanın, tanrıya olan inancında açıkça herhangi bir suçlama ve hoşnutsuzluk duygusu oluşturmamaya dikkat ettiğini vurgular ve beşeriyetin Tanrı ile ilişkisindeki mühim ödevlerinden uzun uzadıya bahsederken, “yalnızca alkışlamalı, vecd ve coşku duymalıdırlar,” sözlerine yer verir.
Tarihçi ve siyâset bilimci Mete Tunçay, Hume'un yazılarını Din Üstüne başlığı altında Türkiye Türkçe'sine çevirirken, orijinal metinde aynı pasajda yer alan ravishment ve extacy sözcüklerine, “kendinden geçme, heyecân duyma, –eski lisânla– gaşy (غشى), tasavvuf terimi olarak vecd (وجد), dinî coşku, ilâhî aşka dalarak kendinden geçme, âlâ, yüksek heyecân” mânâlarını taşıyan vecd ve coşku kelimelerini uygun görür.
Belli bir târîkin izinde eski Istanbul'da herhangi bir Cuma gecesi toplanan ihvân, belki dergâh mûsıkîsinin verdiği şevk, belki de âyin-i şerîfin sağladığı içtenlikli heves netîcesinde nasıl vecd ile, bâzı ilâhî hâller içerisinde mânevî lezzetleri tadarak ruhlarını coşturuyorlarsa; nasıl kendini Horasan'ın çöllerine atmış âşıklar, vecd sırasında aşka gelip raks ediyorlarsa; nasıl asırlar evvel Amasya'nın falanca kazâsında halvete çekilmiş bir münzevî derviş, hayâtın türlü tezâhürlerine karşı vecd ve istiğrâk (mânevî sarhoşluk) ile o gönüllü çileyi tamamlıyorsa İslâm âleminde, orta devirle ilgili sık sık söylenen fenâlıkların aksine o zamânın Hristiyan hayâtında da, misâl, Ohrid kıyısındaki bir manastırın kütüphânesinde kendini tezhîb (dinî eserleri yaldızlama, süsleme) sanatına adamış bir keşişten, hac yolculuğuna çıktığında topluluğa el açarak iâne (yardım, bağış) istemek gibi yüksek bir insan davranışı sergileyecek kadar kibirden ırak bir seyyâh keşişe kadar Hristiyan âleminde de dinî coşkunluk ve mânevî hazlar felsefî boyutta pek mühimdi.
Bu coşkunluk, gayret, heves, şevk ve iştiyâk, yâni şevklenme, Latince zelus ile tanımlanır eski batı dünyâsında. Zelus, günümüz İngilizce'sinde aynı anlama gelen “zeal”'dır esâsen. İçtenlikli heves ve bir duygu patlaması yerine fervor da denebilir. Bu kavram, Papalık tarihinde önem taşıyan, meşhûr Medici ailesinin mensûbu Papa VII. Clemens devrinde, 1528 tarihli Religionis Zelus başlıklı fermanda vücûd bulur. Harfi harfine, “the zeal of religion”, “le zèle de la religion”, “dinî şevk, dinî çoşku”, Yunancasıyla, o zīlos tis thriskeīas.
Temmuz ayının 3'ünde –Roma Katolik râhibi Costanzo Cargnoni'nin Storia Della Spiritualita Italiana eserinde aktardığı gibi kimi İtalyan kaynaklarına göre ayın 2'sinde– yayımlanmış tarihî belge ile, başrâhip Matteo da Bascio (1495-1552)'nun önderliğindeki Kapüsen râhipleri, bir nevî hem sözlü hem yazılı onay alır, Cargnoni'nin altını çizdiği gibi, “el yordamıyla yapılan işleri ve hasta bakıcılığı gibi bâzı laik faaliyetleri,” desteklenir ve resmen “halkın keşişleri” olarak tasdîk edilirler. Münzevî gruplara........
© Dikgazete.com
