Peçenek isimleri
R.3: 1/200 bin ölçek Mysia Olympos [HGM]: Slymeon [Simeon], 1550 rakımlı Altıardıçdüzü; Beliatoba 1795 rakımlı Çakşırlı T.[?].
Bu makalenin amacı, ülkemizde özellikle de Göller Bölgesi’nde bulunan Peçenek isimleri hakkındadır. Zira Peçenekler ve sair Ortodoks Türkler, içlerinden ihtida edenler olsa da, bin yıl [950-1925] Göller Bölgesi’nde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Peçenekler dışında, ciddî bir Hun, Kuman, Sarmat, Oğuz, Bulgar ve Tatar varlığı da vardır. Hatta Eğirdir Gölü’ne Oğuz Gölü denilmesine sebep, İmparator Valens zamanı [364-378], Eğirdir Gölü kıyısında oturan Hunlar’dır. Bugüne kadar Skylitzes, Attaliates, Anna Komnena, Akropolites, Pahimeris, Kurat ve sair tarihlerinde Balkanlar ve malûm Trakya’da gösterilen Peçenek, Bulgar, Tatar, Sarmat, Oğuz, Kuman, Macar ve Türkler ile Bizans arasındaki olayların vukûbulduğu yerler Göller Bölgesi’dir. Bu iddiamı birçok makalede gösterdim. Bir kaziye-i muhkem hâline gelmiş olan bu konu, tarihçinin ezberini bozmaktadır. Yine Peçenekler’le ilgili olan Çaka Bey de, malûm Ege değil, eski Ege Denizi, yâni eski Eğirdir Gölü [Denizi] ile ilgilidir.
Açar Kelimeler: Hun, Macar, Oğuz, Bulgar, Peçenek, Kuman, Tatuş, Barla, Pithekas, Bisse, Bula.
Bir insana isim vermede ırktan ziyada din, bilhassa mezhep rol oynamaktadır [Sevan Nişanyan]. Biz de bu geçeğe şahit olduk ve oluyoruz. Ertuğrul-şah Beyin, dedesi Gündüz Alp, atası Kaya [Kayı] ve Oğuz Alp; kardeşleri Sungur, Dündar, Gündoğdu; çocukları Osman, Gündüz, Sarı Batu, Savcı; torunları Pazarlı, Hamid, Çoban, Melik, Alâeddin, Fatma ve Orhan olup, ırkî isimler giderek yerlerini dinî isimlere bırakmıştır. Uc Gâzîsi Menteş-şah veya Biñtaş Beyin dinî adı Mehmed; kardeşinin Alp Aka İlyas; yakınlarının Yinanç oğlu Ali, Sevinç, Salur; çocuklarının Hamid, Aydın; torunlarının İlyas, Mehmed ve Mesut olup, gittikçe dinî isimlere dönüşmüştür. Osman Gâzî’nin adı Atman mı, Otman mı hâlâ tartışılır. Benzer şekilde Peçenek isimleri de, Ortodoks isimlerine dönüşmüştür.
XVI. Asır defterlerinde Tanrıverdi, Çalapverdi, Balı, Budak, İne, Şahbende, Aydoğmuş, Turmuş, Bahşi, Basat, Masat, Togan, Turgut, Esen, Bekce, Terken, Türken vs. gibi adlara çokça rastlanmaktadır. 1501 yılı ve 16. Asırda Atabey, Findos [Gökçeli] ve Eğirdir-Nis Adası’nda [Yeşilada] oturan Ortodoks Türk adları için bk. Ek.1.
Hamit sancağındaki Hıristiyanların çoğu Türk adları taşıyordu. TT 994’e göre Barla’da Hıristiyanlar Yorgi, Vasi, Hıristos, Nikola, Aleksi vb. adlar yanında İvaz, Nasrettin, Arslan, Türk-eri, Selim gibi adlar taşıyorlardı. 1522 tarihli defterde Isparta’da Hıristiyanlar arasında Bali, Kara, Bazarlu vb. adlar vardı. XIX.yy’da Burdur, Uluborlu, Isparta ve Eğirdir’i gezen batılı gezginler, buralardaki Hıristiyanların kendi dillerini unuttuklarını ve hepsinin Türkçe konuştuklarını görmüşlerdir. Evliya Çelebi, XVII. Yüzyılda Antalya ve Alanya’daki Rumların yalnız Türkçe konuştuklarına tanık olmuştu. Üstelik Rumlar Grek harfleriyle Türkçe yazıyorlardı. Hıristiyan nüfusun gerilemesi, yerli halkın zamanla İslâmlığı kabul etmesiyle açıklanabilir (Arıkan, 1988: 64).
Kale içindeki sekene, aslen Rum değil, Hıristiyan kalmış Türkler’dir. Bizim Rum dediğimiz kimseler, Türkçeden başka dil bilmedikleri gibi bütün âdet ve gelenekleri de aynıydı. Buraları tetkike gelen Arundell, Teksiyer, Ramzey, Kalder, Rumların veledi-Arslan, veledi-Yakup gibi adlarını görerek, buradaki isimler şayan-ı dikkattir diye şüphelerini izhar etmişlerdir. Kilise ve okul, Rum cemaati tarafından idare edilir ve yaşatılırdı. İlk zamanlarda dersler tamamen Türkçe idiyse de 1310 [1894]’den sonra Rumca da okutulmaya başlandı. Rumların Türk aslından olmalarına rağmen cehaletimiz yüzünden onları zorla Rumlaştırdığımız anlaşılmaktadır (Demirdal, 1968: 109-110).
Zeki Arıkan’ın Sokolski, Vryonis ve Decline’ye dayandırdığı yorumları, hem Yonca Anzerlioğlu, hem de Said Demirdal’a terstir. Ortodoksların Türkçe adlar taşımaları Türkler ile olan ilişkilerinden dolayı değildi. Bunlar, baştan beri Türkçe adlar taşıyorlardı ve gide gide dinî isimlere dönmüşlerdi. Zira bunlar Türk’tü ve Osmanlı idaresi bunları, yardım etmek şöyle dursun, Demirdal’ın dediği gibi tamamen Avrupalı Hıristiyanların insafına terk etmişti.
Arıkan ve batılı kaynaklar, Göller Bölgesi’nde vukûbulan yeryüzü değişimini ve Bizans tarafından Hıristiyan yapılarak hududa [Eğirdir Gölü civarı] yerleştirilen Peçenek, Kuman ve Oğuz nüfusunu bilmiyorlar veya bilmezden geliyorlar. Gördüğünüz gibi hemen herkes Batı ve Batılı penceresinden bakıyor ve Göller Bölgesi’ndeki Ortodoks Türkler için Rum diyor ve en sonda da bu Rumları, Yunan ve Grek yapıyorlardı.
Bir Fransız kaynağı, “1914’de Isparta’da 46.698 Müslüman 6.648 Grek, 1.119 Ermeni; Uluborlu’da 19.387 Müslüman, 1.278 Grek, 5 Ermeni; Eğirdir’de 27.020 Müslüman, 2.982 Grek; [Şarkî] Karaağaç’ta 25.748 Müslüman 10 Grek; Yalavaç’da 29.919 Müslüman, 9 Grek, 10 Ermeni nüfus vardır” der. Bu kaynağın Türkler için Müslüman derken, Hıristiyanlar için Grek, Ermeni demesi, bir rastlantı olmayıp, gelecek için belge hazırlamaya matuftur. Zira bugün de Yunanistan, Batı Trakya’daki Türkler için “siz Türk değil, Müslüman olmuş, Yunan’sınız” diyor. Anna’nın şu ifadeleri, Peçenek, Kuman, Oğuz, Hun, Bulgar vs. Türkler’in nasıl Hıristiyan yapıldığını gösterir:
“İmparator, çok ermiş ve dine düşkün bir başrahipti denilebilir. Bir İsa yoldaşındaki kadar ateşliliği, inancı vardı; yalnız şu ünlü göçebe Peçenekler’i değil, bunların yanı sıra tüm İran halkını, Mısır ve Libya'da yaşayan ve Muhammed dinine göre tapınan bütün Barbarları da bizim dinimize döndürmek isterdi” (Anna, 1996: 209).
Belgede görüldüğü gibi Roma, on binlerce Türk’ün, kimini makam, kimini parayla kendi dinine soktu. Gerçek böyleyken şimdi de, “Türkler, Yunanca konuşanlara çeşitli yol ve baskılarla Türkçe öğretti diyorlar ve diyebiliyoruz”.
Topraklı (2025): “Skylitzes Tarihi: Peçenek, Pankaleia ve Ades [Polemon] Harpleri” adlı makalede, imparator Tzimiskes ile imparator Alexios dönemleri, yâni yaklaşık 960-1120 tarihleri arasındaki olaylarda zikredilen Peçenek, Sarmat, Uz, Kuman, Bulgar, Bogomil, Türk vs. gibi unsurların Balkanlar’da değil, Kemer Boğazı çevresinde bulunduklarını gösterdim.
Şimdi de şu olaylarla iddiamı desteklemek istiyorum: 1- “Çaka Asya’da yiğitçe dövüşürken esir düştüm” der ki, söz konusu Asya, Eğirdir Gölü’nün şarkı olan Asya eyaletidir (Anna, 1996: 232); kardeşinin nisbesinin Yalavaç oluşu ise, Yalvaç beyi oluşuna işarettir. 2- Çaka, 1078-1081 arası üç yıl İstanbul’da kaldığı hâlde, “İmparatorluk sarayında Rum soyluları arasında yıllarca yaşamıştı” denilerek [Anna, 267 açık.2], ona sahip olmadığı özellikler verilir. 3- Çaka, “anlaşırsak adaları verip, İzmir’e döneceğim” der ki, [Anna, 233] adalar, Eğirdir Gölü’ndeki adalar; İzmir ise Barla-Boyalı önünde eski adı Myria olan Apameia’dır. 4- Emir Çaka’nın “Peçeneklerle işbirliği kurduğu” yerler Kemer Boğazı; Kentlerin Kraliçesi, Amorion [Uluborlu]; yanındaki Bathys Rhyax, Kemer Boğazı’ndaki ırmak; Batı, Boğaz’ın batısı; Doğu [Asya], Boğaz’ın doğusu; deniz ise eski Eğirdir Gölü’dür [Anna, 247-248]. 5- Çaka, Khersonnesos’u işgal etmeleri için Peçenekler’e elçi heyeti göndermişti; hatta Doğu'dan [Anadolu] İmparatora yardıma gelmiş ücretli askerlerin geçmesine izin vermiyordu [Anna, 248]. Buradaki Khersonnesos, Kemer Boğazı’nın batı yakasıdır. İzmir’deki bir Çaka, Doğu’dan [Asya eyaleti] Bizans’a giden ücretli askerlere izin vermem diyemez. Çaka, malûm İzmir’de değil, Asya eyaletindeki İzmir’de [Apameia] olup; hasat vergisini alınca ücretinizi vereceğim; Bizans’a değil, bana hizmet edin, demiş oluyordu [Anna, 248]. Bu madde Çaka’nın, İstanbul Yolu üzerindeki Asya eyaletinde bulunduğunu ve Türkler’in ücretle başka bir devlette askerlik ettiklerini de gösterir. 6- Lebounion harbinde geçen Ainos, Barla önünde göl altında kalan ve Barla halkının Aynalı [Aina, Ainos] Çarşı dediği yerdir. Ertuğrul Gazi olayındaki Ainos ile Lebounion harbindeki Ainos aynıdır. Ege Denizi, eski Eğirdir Gölü; Tearos nehri ise iki göl arasındaki Orta Menderes’tir [bk. Anna, 249; Khalkokondil, 2014: 17]. Tearos, Tauros olmalıdır. 7- Aleksios, “ben, Tanrının yardımıyla onu, ülkemin sınırlarından kovarım; seni de kendi çıkarın için, [Çaka hakkında uyanık olmaya] ve onu yeniden kendi buyruğuna almaya [3] davet ederim” diye bir mektupla Çaka’yı Sultan Kılıçaslan’a şikâyet eder. Açık.3. Bu deyiş Çaka'nın Rum Selçukluları bağımlısı bir Bey olduğunu gösterir [Anna, 270]. Kılıçaslan, Çaka’yı Abidos’ta [Kemer Boğazı şarkı] öldürdü; kabri, Yenice köyü Koru Tepe, Müslümanlar Mezarlığı’ndadır [İbn Bibi, 2014: 140].
Evet, Çaka, Asya eyaletinde bir Selçuklu beyi iken Bizans’a esir düşmüş, Süleymanşah’ın imparator Botaniates’i desteklemesiyle de Bizans’ta iyi bir mevkii olmuş, Aleksios’un başa geçmesiyle de görevine son verilmiştir. Zira Aleksios, Çaka’nın Süleymanşah’a çalıştığını fark etmiştir. Çaka, tekrar Asya eyaletine gelmiş ve Süleymanşah’ın emrinde çalışmaya başlamıştır. Süleymanşah, Uluborlu ovasını Muhammed İlhan, sahilleri Çaka, Gelendost ovasını Barak ve Tanrıvermiş, Yalvaç ovasını Yalavaç, sair yerleri de diğer beylere emanetle 1084’de Antakya’ya gitmiş; 1086’da Halep’te vefat etmiş; Aleksios da, antlaşmaları nakzetmiştir. Çaka, tekrar Bizans’a dönmek, hatta bunu sağlarsa Dalassenos’un oğluna kızını vermek, onun kızını da oğluna almak istemiş; Bizans’a dönemeyince de, Kemer Boğazı bölgesinde Aleksios’la mücadeleye başlamıştır. Çaka ve sair beyler, Anayolu takiple 1093 başında Kemer Boğazı’na gelen Kılıçaslan’ı karşılamış; İznik’e giderek babasından boşalan tahta oturtmuşlardır. Bu arada I. Kılıçaslan, Çaka’nın kızıyla tanışmış ve evlenmiştir. Mesele bundan ibarettir.
8- Peçenekler, 29 Nis. 1091 tarihindeki Lebounion harbinde Kuman-Bizans ittifakıyla Barla önünde savaşmış ve mağlup olmuşlardır. Sağ kalan Peçenekler’i Çaka, tekneleriyle Oğuz Gölü’ndeki Nis ve Gülistan adalarına taşımış; uzun bir süre Kuman kuşatması altında kalmışlardır. Bu ada halkı, 1142 yılında İmparator John Komnenos’a karşı gelmiş; Honazlı Niketas’a göre, “Hıristiyan oldukları hâlde imparatora küfürler savuruyor; sınır komşuları Türkler’in........© Dikgazete.com
