menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Paylaşılamayan ülke Türkiye’nin ekolojik jeopolitiği, NATO dengesi ve Avrasya stratejisi

27 33
10.07.2025

Dünya, yeni bir kutuplaşma dönemine girerken Türkiye, sadece bir coğrafi kavşak değil; aynı zamanda ekonomik, askeri, teknolojik ve ekolojik geçişlerin kesiştiği bir nokta oldu. Bu nedenle öne çıkan; Türkiye'nin Batı mı yoksa Doğu bloğunda mı yer alacağı değil, Türkiye’nin hangi sistemsel vizyonu inşa edeceği ve kimleri bu vizyona dâhil edeceği sorusudur.

Bir yanda ABD ve Birleşik Krallık, Türkiye’yi NATO zinciri içinde tutmak isterken; diğer yanda Rusya ve Çin, onu Avrasya merkezli alternatif düzlemlere çekme çabasında. Bu güç mücadelesinin merkezinde ise sadece güvenlik politikaları değil, iklim krizi, enerji geçişi, su yönetimi ve teknolojik dönüşüm gibi 21. yüzyılın yeni jeopolitik dinamikleri yer alıyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), hâlâ NATO’nun doğu kanadında en donanımlı ve kurumsal ordu olarak Pentagon’un radarında. Ortak tatbikatlar, hava sahası yönetimi ve istihbarat paylaşımı gibi alanlarda ABD ile süregelen entegrasyon, askeri düzeyde Washington çizgisinin korunmasına neden oluyor.

Buna karşılık siyasi irade, son yıllarda özellikle Birleşik Krallık ile savunma dışı alanlarda stratejik yakınlaşma gösteriyor. Baykar SİHA teknolojilerinin İngiltere’ye açılması, TF-X savaş uçağı projesinde Rolls-Royce motoru tercih edilmesi ve yeşil dönüşümde İngiltere’den sağlanan finansman desteği, Ankara-Londra hattının geleceğe dönük ve teknoloji odaklı olduğunu gösteriyor.

Londra, Türkiye’yi yalnızca bir müttefik değil; post-Brexit dönemde çevresine kurmaya çalıştığı yeni etki alanının ekonomik ve diplomatik eşiği olarak görüyor.

Jeopolitik artık sadece ordular, haritalar ve boru hatlarıyla sınırlı değil; iklim dengeleri, su yönetimi, tarımsal üretim ve yeşil altyapı gibi ekolojik faktörlerle birlikte şekilleniyor. Türkiye, bu ekolojik dönüşümün merkezinde yer alıyor.

Karadeniz ve Doğu Akdeniz havzalarında artan enerji gerilimi, GAP bölgesindeki hidro-politik önemi, kuraklık ve gıda güvenliği riskleri, yenilenebilir enerji potansiyeli ve karbon hedefleri, Türkiye’yi sadece enerji tüketen değil, bölgesel iklim dengelerini etkileyen bir aktör hâline getiriyor.

İngiltere, Türkiye’nin bu potansiyeline “yeşil diplomasi” perspektifiyle yaklaşırken; ABD hâlâ enerji güvenliğini TANAP, BTC gibi boru hatlarına dayandırıyor. Dolayısıyla Türkiye'nin ekolojik dönüşüm alanındaki ihtiyaçları, İngiltere ile daha çok örtüşüyor.

Türkiye’nin iç yapısı da bu stratejik rekabetin bir parçası hâline geldi. Düşünce kuruluşları, medya, üniversiteler ve STK’lar üzerinden süren yumuşak güç rekabetinde, ABD merkezli liberal ağlar ile İngiltere destekli çevreci ve teknolojik fonlar arasında bir alan savaşı yaşanıyor.

Bu durum, dış politikanın yönünü sadece devlet politikası olarak değil, zihinsel ve kültürel reflekslerle belirlenir hâle getiriyor. Kiminle ne kadar ortaklık kurulacağına karar veren yalnızca hükümetler değil; aynı zamanda bürokrasi, medya ve akademik çevreler.

ABD ve İngiltere, Türkiye'yi sistem içinde tutmak isterken, Rusya ve Çin daha esnek, taktiksel ve fırsatçı bir yaklaşımla Türkiye’ye yöneliyor. Rusya: enerji ile kontrol, gerilimle denetim yöntemini deneyimliyor.

Moskova, Türkiye ile ilişkilerinde klasik bir müttefiklik modelinden ziyade, enerji bağımlılığına dayalı yapısal nüfuz ve gerilimi denge unsuru olarak kullanma stratejisi izliyor. Akkuyu Nükleer Güç Santrali, TürkAkım doğal gaz hattı ve S-400 hava savunma sistemleri, bu bağımlılığı pekiştiren somut araçlara dönüşmüş durumda. Bu projeler yalnızca ekonomik değil; aynı zamanda Ankara’yı Batı dışında bir güçle stratejik bağ kurmaya zorlayan siyasi hamleler olarak da anlam taşıyor.

Rusya, Türkiye’yi Batı kampı içindeki bir “denge bozucu” olarak konumlandırmayı hedefliyor: NATO içinde ama zaman zaman NATO çizgisinin dışında hareket eden, kendi sınır bölgelerinde özerk politikalar geliştiren bir oyuncu. Bu da Kremlin’in Ankara’ya yaklaşımında “ne tam müttefik ne de açık rakip” çizgisini benimsemesine neden........

© Dikgazete.com