menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İran sessiz, Türkiye tetikte: Hamaney sonrası döneme giden yol!

27 20
28.07.2025

Devrimin son bekçisi Hamaney’in derin korkularından söz edelim. Ayetullah Ali Hamaney’in en büyük kaygısı, İran devrimini içsel krizler sonucu yıkılmakta izlenmek. Bu nedenle kendisini “son velâyat‑ı fakih” -yani devrimin son bekçisi- olarak görüyor. 1989’dan beri demir yumrukla ülkeye hükmeden yaşlı lider, 1981’deki suikast girişiminden bu yana hem iç hem dış tehditlere karşı derin bir paranoya geliştirdi.

İran’da siyasi sistem, sadece dış tehditlere değil, iç muhalefete karşı da sürekli teyakkuz hâlinde. Devrim Muhafızları, istihbarat teşkilatları ve İçişleri Bakanlığı gibi kurumlar, yalnızca devletin bekasını sağlamakla kalmıyor; aynı zamanda birbirlerini denetleyerek potansiyel güç odaklarını kontrol altında tutuyor. Bu mekanizma, rejim içi rekabetin değil, rejimi tehdit edebilecek unsurların bastırılmasının aracı hâline gelmiş durumda.

Ayetullah Hamaney’in asıl korkusu ise dışarıdan değil, içeriden geliyor. Ona göre İran için en büyük tehdit halkın bizzat kendisi. 2009’daki Yeşil Hareket, 2019’daki benzin zammı protestoları ve 2022’de Mahsa Amini’nin ölümüyle patlak veren isyanlar, bu korkuyu her seferinde yeniden tetikledi.

Rejimin bu protestolara verdiği karşılık oldukça sertti: Yüzlerce sivil hayatını kaybetti, binlerce kişi gözaltına alındı, ülke genelinde internet erişimi kesilerek bilgi akışı engellendi. Bu baskı politikası, toplumsal muhalefeti bastırmak kadar, halkın farklı kesimlerini birbirinden izole ederek ortak bir direnç hattı oluşmasını engellemeyi amaçlıyor.

Nükleer müzakerelerde dışa karşı sert görünüm takınsa da geçmişte ABD’nin İran üzerindeki baskıyı sürdüremediğini, sonunda geri adım attığını biliyor ve bu nedenle gelecekte de benzer davranış sergileyebileceğini düşünüyor. En nihayetinde, iç çöküş senaryosu ona göre “ahlaki ölüm”, halk nezdinde devrimin mahvolması anlamına geliyor. Batı’nın gerçek hedefinin sadece nükleer anlaşma değil, rejim değişimi olması gerektiğini savunuyor; bu hedefe ulaşmak için askeri baskı, ekonomik yaptırımlar ve iç muhalefetin desteklenmesi kombinasyonunu öneriyor.

2025 Haziran’ında patlak veren İsrail-İran savaşı, sadece askeri düzlemde değil, İran iç siyasetinde de ciddi kırılmalara yol açtı. Bu kırılmaların en çarpıcısı, İran’ın en yüksek otoritesi olan Ayetullah Ali Hamaney’in çatışmalar boyunca ve sonrasında kamuoyuna hiç görünmemesiydi. Yaklaşık bir ay süren bu sessizlik hem ülke içinde hem de uluslararası kamuoyunda “liderlik boşluğu” endişelerini doğurdu. Bir de buna ABD medyasına göre, Başkan Donald Trump’ın, İsrail'in İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’i devam eden çatışmalar sırasında öldürme planını “kötü bir fikir” olarak nitelendirdiği ve bu öneriyi reddettiği eklendi.

İsrailli istihbarat birimlerinin perde arkası raporlarına ve Mossad’a yakın açık kaynak analiz hesaplarına göre, Ayetullah Ali Hamaney savaşın kritik günlerinde yürütülen stratejik karar alma süreçlerinden sistematik biçimde dışlandı. Elde edilen verilere göre, Hamaney’in fizyolojik ve bilişsel durumu, özellikle savaşın ilk haftasında belirgin biçimde kötüleşti.

Bazı kaynaklar, liderin nörolojik stabilitesini kaybettiği, uzun süreli farmakolojik sedasyon altında tutulduğu ve bu nedenle hayati reflekslerinin dahi baskılandığı iddiasında bulundu. İddialara göre, bu süre zarfında Hamaney, psikoaktif ajanlarla bilinç düzeyi kontrol altında tutulan, medikal olarak izole edilmiş bir ortamda, büyük olasılıkla yer altındaki yüksek güvenlikli bir komuta sığınağında muhafaza edildi. Bu protokol hem dış saldırı riskine hem de içeriden gelebilecek ani yönetim krizlerine karşı "liderliğin fiziksel varlığını koruma" refleksi olarak yorumlandı.

Ancak bu durum, liderliğin fiilen........

© Dikgazete.com