menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türk’ün çilesi

14 0
07.07.2025

MOSKOVA

Serin bir sabah rüzgârı gibi inceden esen tarih, bazen en derin acıları en sessiz cümlelerle anlatır ve bir milletin hafızasında asırlardır açılmamış yaraların, kapanmamış “ezikliklerin” bir iniltisi gibi yankılanır, durur… Gözümüz önünde büyüyen topraklar, bir ana gibi şefkatiyle sarar da bizi; bu toprağın üzerinde yürüyen ayaklar, kendi izinden bile şüphe eder hâle gelmiştir…

İnsan, kendi yurdunda yeşeren bir ağaç gibi; kökleri derinlerde, dalları göğe uzanırken, zaman zaman tarifsiz bir yalnızlığın içinde bulur kendini. Göğün altında, adıyla anılan memleketinde, hür doğmuşken esaretin ince iplerini boynunda hisseder. Bunca geçmişin, bunca mücadelenin, bu kadar ağır bedellerin ardından nasıl bu kadar yabancılaşabildik ve kendi yuvamızda nasıl bu kadar kimsesiz kaldık?

Bir milletin kendi evinde yabancılaşması, insanın “kendi evi bildiği” yerden korkması kadar da acı! Kendi göğsünde yeşeren dağlarda, kendi elleriyle suladığı topraklarda yabancı muamelesi görmek ne kadar da vefasızca… Nice zaman, öz diyarımızda baş eğmiş gözlerle yürümenin, kendi göğümüzde dahi fırtınadan korkmanın utancını neden yaşıyoruz?

Oysa, bir millettin gücü kendi yurdunda huzurla yaşamasında saklıdır! Uzun zamandır, araya giren duvarsız soğukluklar, dillerin dudaklardan sarkıtılmadığı, fikirlerin zincirle bağlandığı zamanlar... Yazık onca geçen zamana…

Oysa bütün türküleri........

© Dikgazete.com