menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sessiz çöküş: Anoreksiya nervoza

13 0
22.06.2025

Geçen cuma kamuoyunun yakından tanıdığı isimlerden Nihal Candan’ın anoreksiya nervoza nedeniyle hastanede hayatını kaybettiği açıklandı. Gözaltında başlayıp cezaevinde ağırlaşan sağlık sorunlarının ardından gelen bu ölüm, anoreksiyanın ‘zayıf ve güzel gözükme isteği‘nden ibaret olmadığını, çok daha derin, çok daha sessiz bir çöküş anlamına gelebileceğini hatırlattı.

Bu sessiz çöküşü anlamak için yalnızca fiziksel belirtilere değil, anoreksiyanın ardındaki psikolojik ve toplumsal dinamiklere de bakmak gerekir.

Bir insan aç kalabilir çünkü yiyecek bulamaz. Ama ya aç kaldığı şey yemek değilse?

Anoreksiya nervoza, görünüşte bir kilo kontrolü çabası. Gerçekteyse, insanın dünyayla ilişkisini yeniden kurmaya çalıştığı radikal bir yöntem. Yememek bir davranış değil, bir mesaj. Ve bu mesaj, bedenin diliyle atılır.

Söz konusu mesaj, zamanlar ve toplumlar boyunca farklı şekillerde kendini göstermiştir. Anoreksiya nervoza, yeni çağın, yani sosyal medya çağının bir hastalığı değil. Bu bozukluğun izleri, tarih boyunca farklı isimler ve gerekçelerle de olsa karşımıza çıkar. Örneğin 14’üncü yüzyılda yaşamış Sienalı Katerina, ruhani saflığa ulaşmak için yemek yemeyi reddetmiş, ölümüne kadar bedenini bu yolla disipline almıştır. O dönemde kutsal olarak yorumlanan bu davranış, bugün anoreksiya olarak tanımlanacak bir örüntüyü gösterir. Bedenin kontrolü, yüzyıllardır bir kimlik, inanç ve güç meselesi.

Toplumsal baskılar kıvılcım olabilir ama asıl yangın, kişinin iç dünyasında başlar; kontrolsüzlük duygusu, çocukluk travmaları, duygusal yoksunluk, bastırılmış öfke ve kendilik krizleri. Anoreksiya, sadece bir güzellik arzusu değil, çoğu zaman hayata karşı çaresizce kurulmuş bir savunma sistemi.

Bu savunma mekanizması bireyin kimliğini şekillendirme biçimi haline geldiğinde beden üzerindeki etkisi daha da belirginleşir. Anoreksiya, bireyin benliğini inşa ederken bedeni küçültmesiyle şekillenir. Yemek yememek, bir tür silinme eylemidir. Bu silinme, paradoksal olarak görünür olma arzusu taşır. Beden küçüldükçe dikkat büyür. Kilo verdikçe “Başardın” denir. Özellikle kadınlar için toplumsal ‘değerli beden’ standardı, incelikle başlar ve neredeyse yokluk noktasına kadar sürer.

Bu beden politikaları, sadece bireysel mücadelelerin değil, aynı zamanda toplumsal rollerin ve normların da sonucu.

Susan Bordo’nun işaret ettiği gibi, modern toplumlarda kadın bedeni, disiplinin, itaati içselleştirmenin ve sosyal onay uğruna kendini törpülemenin sahasıdır. Anoreksiya, bu itaatin radikal formu. Kendi bedenine bile ‘Hayır’ diyerek, dünyadaki her şeye karşı ‘Evet‘ deme zorunluluğuna isyan........

© Diken