Bir uyanışın tarihi: 19 Mayıs
Tarihin bazı anları vardır; sadece bir milletin yönünü değil, ruhunu da değiştirir; 19 Mayıs 1919, işte tam da böyle bir andır. Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basması, sadece bir askeri planın başlangıcı değil, yıkılmış bir halkın yeniden kendine gelme çabasıydı. O gün, milletin ruhunda uyuyan direnme duygusu ilk kez yeniden kıpırdadı.
19 Mayıs, psikolojik bir uyanışın, sosyolojik bir dönüşümün ve tarihsel bir karar anının kesiştiği eşsiz bir eşiği temsil eder. Bugün o tarihi yeniden okumak, sadece anmak için değil, anlamak ve anlamlandırmak için de bir zorunluluk. Çünkü bazı tarihler yalnızca geçmişe ait değildir; hâlâ içimizde yaşamaktadır.
Bu büyük kırılmayı ilk olarak insan ruhunda yarattığı etkiden anlamak gerekir. Mondros Mütarekesi’nin ardından Anadolu halkı, toplu bir travmanın içine gömülmüştü. Sadece topraklar değil, hayaller, güven, umut da işgal altındaydı. Judith Herman’ın travma kuramı, toplulukların yıkım sonrası yas, öfke ve inkâr döngüsüne girdiğini söyler. 19 Mayıs, bu döngüyü kıran andır. O gün, kaybolmuş iradenin ilk defa tekrar ses bulduğu gündür.
Mustafa Kemal’in kararlı duruşu, Bandura’nın sosyal öğrenme kuramıyla açıklanabilir: Liderlik sadece yön göstermek değil, başkalarına da kendi güçlerini hatırlatmaktır. Samsun’a çıkan bir kişi değil, halkın içindeki direniş enerjisiydi. Küller arasında yanmayı unutan bir kıvılcımın yeniden alev almasıydı.
Bu psikolojik kırılmanın ardından, toplumun kendi içinde nasıl yeniden örgütlendiğini görmek gerekir. Osmanlı’nın çöküşüyle dağılmış topluluklar, 19 Mayıs’la birlikte yeni bir bütünlüğe yöneldi. Durkheim’ın kolektif bilinç kuramı burada yeniden vücut buldu. Millet olma fikri, o güne kadar soyut bir idealken, Samsun’dan itibaren somut bir harekete dönüştü.
Zürcher’in analizine göre bu hareket yalnızca cephede değil, halkın zihninde ve hayatında da gerçekleşti. Kadınlardan köylülere, öğrencilerden memurlara kadar........
© Diken
