Mustafa Delioğlu’nu Uğurlarken…
Boğaza giren kocaman gemiyi balkondan seyrediyorum. Gök masmavi, deniz ayna gibi… Adalara giden bir vapur o aynanın üstünde iz bırakıyor. Martılar telaşla izin üstüne inci taneleri gibi diziliyorlar. Sanki denizin mavi gerdanında bembeyaz bir gerdanlık. Marmara hoş bir serinlik yayıyor. Sabah saat: 7.20. Bu muazzam görüntünün huzur vermesi gerekiyor değil mi? Hayır, huzursuzum. Eşimle Mustafa Delioğlu’nu yolcu etmeye geldik.
Prof. Cenker Atila’nın “Kesişme” adlı kitabı var elimde: Antik dönemi sıcacık hikâyelerle anlatıyor Cenker hoca. Sayfaları hızlıca karıştırıp Efesli Ressam Apelles’in hikâyesini araştırıyorum. Keşke onu da o sıcacık hikâyelerine katsa diyorum: MÖ. 3. yy’da Apelles Büyük İskender adlı sergisini açıp perdenin arkasına saklanmış. İzleyicilerin eleştirilerine dikkatle kulak veriyor.
Bir izleyici: “Ressam bu çizmeleri eksik yapmış, çizimi şöyle olsa daha iyi olurdu,” diyor. Apelles ilginç buluyor bu eleştiriyi. Sonra resmin tekniğini, kurgusunu, renk uyumunu da eleştirmeye başlıyor. Apelles perdenin arkasından fırlayıp: “Mesleğin ne senin?” diye soruyor. İzleyici: “Çizme ustasıyım,” diye yanıt veriyor.
“Çizmeyi aşma!” diye sertçe uyarıyor. Bu deyim o zamandan günümüze kalmış. “Çizmeyi........
© dibace.net
