menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir İmzanın Gölgesinde: Balfour Deklarasyonu ve Filistin Dramının Tarihsel Kökenleri

2 0
12.11.2025

Giriş

Bir imza… Kimi zaman bir barışın, kimi zaman bir yıkımın başlangıcı olur.

Tarihin akışında öyle anlar vardır ki, bir insanın kaleminden çıkan mürekkep damlası, binlerce insanın kanına, yurduna ve geleceğine karışır.

2 Kasım 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu, tam da böyle bir dönüm noktasıdır.

İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour’un, dönemin Siyonist liderlerinden Baron Rothschild’e hitaben kaleme aldığı bu kısa mektup, yalnızca bir diplomatik belge değil, yüzyılı aşan bir trajedinin resmî başlangıç kaydı olmuştur.

Balfour Deklarasyonu’nun ortaya çıkışı, Birinci Dünya Savaşı’nın sancılı atmosferinde şekillenen jeopolitik hesapların, sömürgeci politikaların ve teolojik vaatlerin kesiştiği bir yerde anlam kazanır.

Bu belgeyle birlikte Filistin toprakları, artık yalnızca bir coğrafya değil, uluslararası güçlerin inanç, çıkar ve kimlik savaşlarının merkezi hâline gelmiştir.

Bir yanda imparatorlukların yıkıldığı, diğer yanda modern ulus-devletlerin doğduğu bir çağda, Balfour’un imzası adeta bir medeniyetin yeniden tasarlanması girişiminin simgesine dönüşmüştür.

Bugün hâlâ süregelen Filistin meselesi, yalnızca güncel bir politik çatışma değil; bir yüzyıl önce atılan bir imzanın gölgesinde büyüyen bir insanlık dramıdır.

O gölge, devletlerin arşivlerinden halkların hafızasına, haritaların çizgilerinden çocukların mezar taşlarına kadar uzanmıştır.

Dolayısıyla Balfour Deklarasyonu’nu anlamak, yalnızca tarihe bakmak değil, bugünün vicdanını sorgulamak anlamına gelir.

Diplomasiyle Başlayan Bir Kırılma

Tarih bazen bir savaşla değil, bir imzayla değişir.

2 Kasım 1917’de İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour’un, Lord Rothschild’e yazdığı kısa bir mektup, yalnızca bir diplomatik belge değildi — bir coğrafyanın, bir halkın ve bir çağın vicdanını şekillendiren dönüm noktasıydı.

Bu mektup, “Filistin’de Yahudi halkı için bir ulusal yurt kurulmasını desteklediğini” beyan ediyor; fakat aynı zamanda “mevcut halkların sivil ve dinî haklarına zarar verilmemesi gerektiğini” de söylüyordu.

Ne var ki, bu ikinci cümle yalnızca bir........

© dibace.net