menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Polatoğlu: “Kalbin Durduğu Bütün Zamanlar, Muazzam bir Hayata Tutunuş Hikâyesine Ortak Ediyor Okuru.”

6 3
17.10.2025

“Kalbin Durduğu Bütün Zamanlar” ismini verdiğiniz romanınız geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Okuru bol olsun. Okur sizi daha önce yayımlanan “Günlerden Kırmızı, Hevesi Kirpiğinde, Peri Kızı Af Buyrun, Annem Kovboylar ve Sarhoş Adlar, Sahi Adım Neydi” isimli öykü kitaplarınızla tanıyor. Beş öykü kitabından sonra neden bir roman yayımladınız? Öykü ve roman arasında bir karşılaştırma yapsanız neler söylersiniz?

Yazmak sadece belli bir türe sıkışıp kalmayı gerektirmez. Hikâyenin, karakterin ya da anlatının ihtiyaç duyduğu türleri çağırdığını düşünenlerdenim. Bu kitabın romana evrilmesinin sebebi Meşhur’un hikâyesinin öyküye sığmamasıydı. Yazdıkça yazası gelir ya bazen insanın bu romanda da Meşhur’un peşine takıldım. Adeta beni yaz diye sayıklıyordu içimde, kafamda, ruhumda. Karşı koymanın yararı yoktu. Ben de teslim oldum. Devrimci mücadele içinde yer almış, bu uğurda gençliğini, masumiyetini, saçlarını, duygularını yitirmiş, direnmiş, yenilmiş, ayağa kalkmış bir kadının hayata tutunuşunu bir öykü içinde anlatmak ona haksızlık olacaktı. Tüm yönleri ve bedelleri ile bir kadının hayatının anatomisini çıkarmanın en güçlü yolu onu roman formunda dillendirmekti.

Öykü yazarken de kısa öyküler yazmadım hiçbir zaman. Sonuçta uzun uzun anlatmayı sevmenin faydasını roman yazarken epeyce gördüm. Elbette ilk başlarda bilinmeyen bir suda gibi hissettim ama yazmaya devam ettikçe aslında bildiğim, tanıdığım sularda olduğumu fark ettim ve keyif almaya başladım. Sadece tek bir ana, kareye ya da karaktere odaklanmak yerine pek çok ana ve karaktere yöneldim. Sonrası çok kolay ve çok zordu.

Romanınızdaki mekânlar (yetiştirme yurdu, üniversite, hapishane, perukçu dükkânı, mahalle kahvehanesi…) ve olaylar (yetiştirme yurdundaki hayat, üniversitedeki siyasi/sosyal yaşam, hapishanedeki işkenceler…) son derece başarılı anlatılıyor. Çok güçlü tasvirler, şiirsel cümleler, aforizma tadında söyleyişler var. Ortama ve yaşananlara hâkim bir kalemden çıkmış bu metin. Romana nasıl hazırlandınız?

Hazırlık değildi aslında yaptığım, sadece kafamda bir kadın vardı, devrimci bir kadın, çocukluğu, gençliği, ihtiyarlığı ile bir ülkenin çeşitli dönemlerine tanıklık etmiş direnen bir kadın. O kadının peşine takıldım. 1980 darbesini en ağır şekilde yaşamış, bu uğurda işkence görmüş ama çözülmemiş, cezaevinde yatmış, kayıpları olmuş, toplum dışına itilmiş, sıradan bir hayata teslim olmamış, insanlardan uzaklaşmış, münzeviliği seçmiş, sokaklara alışamamış ve bütün bu olumsuzluklara rağmen hayata tutunmaya çalışmış bir Meşhur var karşımızda. Darbe döneminde çocuktum, yaşadığımız karanlığın ve kötülüğün farkında değildim. Yaş aldıkça, okuyup izledikçe, araştırıp inceledikçe nasıl bir zorbalığa teslim olduğumuzu gördüm. O zamandan bu zamana yaşanan onca travmanın kaynakları hep geçmişte yatıyor. Bunu bilmek yetiyor aslında.

Bir direniş öyküsüydü kafamdaki, darbeyi tüm ağırlığıyla sırtlanmış yaralı bir beden, hasarlı bir ruh ve vurgun yemiş bir belleğe sahip bir kadının ayakta kalma hikayesi. Araştırma kısmı romanı yazıp üzerinde epey çalıştıktan sonra gerçekleşti. Roman yayımlanmaya hazır olduğunda tarihsel gerçekliğin ve tutarlılığın roman kurgusu içindeki yeri ve detayları üzerinde çalıştım. Meşhur nasıl bir hayal ürünü ise ülkede yaşanan siyasi kaos, ekonomik buhran, toplumsal değişim ve dönüşümler o kadar gerçek ne yazık ki. İşkenceler, failler, faillerin cezasızlığı, kayıplar, ölümler, fişlenmeler, gözaltılar, yasaklar, baskılar, sansürler gerçek.

Son dönemlerdeki roman ve öykülerde seksenli yılların sert siyasal ortamı, çatışmalar, darbelerin siyasal ve toplumsal etkileri çokça yer alıyor. Siz de metinde Meşhur’un hayatı üzerinden seksenli yılları anlatıyorsunuz. Neden seksenli yıllar bugünkü roman ve öykülerde fazlaca yer alıyor? Neler söylersiniz? Düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Açıkçası tam olarak yüzleşilemeyen bir dönem 1980 darbesi, hâlâ acılarını, izlerini, kayıplarını, karanlığını, yasını yaşıyoruz. Toplum üzerindeki sancısı, korkusu hiç geçmedi. Yasaklar ve sansürlerle bir ülkeyi karanlığa teslim ettiler. Milyonlarca insan gözaltına alındı, fişlendi, binlercesi yargılandı, işkence gördü, öldürüldü, asıldı, kayboldu, sürgün edildi, kitaplar, dergiler, gazeteler yakıldı. Bu kayıplarla yüzleşemedik millet olarak, yasımızı tutamadık, yaralarımız hiçbir zaman kapanmadı, acımız soğumadı.

Yazar olarak resmi kayıtlarda geçen tarihe inanmıyorum hiçbir zaman, bu yüzden edebiyatın gayri resmi tarihine not düşmeyi tercih ediyorum. Sanırım insan tam olarak hak yerini bulmadıkça hesabı kapatamıyor. Failler zamanında yargılanmadığı, adalet sağlanmadığı, hak yerini bulmadığı için üzerinden asırlar geçse de yazılacak dönemlerden biri darbe yılları. Vicdan borcuna inananlardan biriyim, ben borcumu romana taşıdım. Sırtımdaki yükü Meşhur ile........

© dibace.net