Algör: “Ben Yazınsal Kültürden Değil, Sözlü Kültürden Geliyorum…”
“Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, Albayım Beni Nezahat İle Evlendir, Kalfa İle Kralıça, Aziz İnsanlık, İkircikli Biricik, Hisli Kirpi” gibi çok ilginç, değişik kitap isimleriniz var. Neden kitaplarınıza böylesi isimler veriyorsunuz? Bunun nedenleri var mı?
Fakat Müzeyyen’in adı anlatının içinde mevcut bir cümleden çıktı. Kitap kendi adını koydu. Hemen hemen diğerlerinde de benzer süreçler işledi. Anlatı/hikâye adını bir şekilde hissettirebiliyor, fısıldıyor veya çağırıyor.
Dikkat ederseniz soruda “kitap” olarak adlandırılan, hitap edilen özneleri ben “hikâye/anlatı” kelimeleri ile ifade ediyorum. Bu tavrımın nedeni şu: Kitap kavramı bir fetiş’e dönüştü. Yani kabuk, form, nesne olarak algısı baskın çıktı, o iki kapak arası hacmin bir ruhu olabileceği kenarda kaldı.
(Bu, edebiyatın pazar ürünü de olabilmesi ile ilgili. Futbolda tribüne oynamak ile oyunun içinde kalmak, kendini oyuna verebilmenin farkı gibi.) Kenarda kalanın, içeriği, muhtevası, sesi, soluğu, dili, kelimeleri seçiş ve kullanışı, duygusu, zekası anlamı nasıl ördüğü, okuru örüntüye -ve var ise oyuna- dahil edip etmediği vb. yapı oluşturucu ögeler de kenarda kaldı. Peki geriye ne kaldı?
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku” ve diğer romanlarınızda klasik, geleneksel roman türlerinde olmazsa olmaz olan bir olay örgüsü, kurgu, zaman ve mekân gibi unsurlar yer almıyor. Hayatın her anının ve dünyanın her katmanının zihne dokunan yerlerinden bir kurgu çıkarabiliyorsunuz. Neler söylersiniz bu hususlarla ilgili?
a: Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var.
b: Bu soruya edebiyat akademisyenleri, eleştirmenleri daha iyi cevap verir. Neden? Soru “klasik, geleneksel” vb. ifadelerle bir alanı referans alıyor ve beni bu referans alan göre farklı konumlandırıyor. Yani soruya yakışan cevabı verebilmem için referans alan’ın verilerine vakıf olmalıyım. Değilim. Bölük pörçük fikirlerim var. Yine de cevap vermeye çalışacağım.
Bir roman çocuğu. 13, 14 yaşlarında diyelim. Hevesli, yetenekli, güzel klarnet çalıyor. Konservatuar okulunun duvarına yaslanmış, içeride öğrenciler derste, hoca bir şey çalıştırıyor, öğrenciler çalıyor. Roman aşağıdan duyuyor müziği, ne duysa bir de o çalıyor. Haliyle farklı çalıyor.
Demem şu ben yazınsal kültürden değil, sözlü kültürden geliyorum. Orası artık eski bir dünya. Biz o dünyanın son nesilleriyiz. “Eşşoğlu eşek” kelimesini hem........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon