menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kitap Yorum: İvan İlyiç’in Ölümü, Lev Tolstoy

9 0
17.07.2025

1828’de Rusya’da doğan Lev Tolstoy ölümle çok erken yaşta tanışmak zorunda kalır. Çocuk yaşta önce anne ve babasını kaybeden yazar daha sonrasında bakımını üstlenen akrabalarının vefatıyla sarsılır ve ölüm, hayatının kabullenmek zorunda olduğu bir parçası haline gelir.

Dünyanın en büyük romancılarından birisi olarak kabul edilen Tolstoy, 1886 tarihli İvan İlyiç’in Ölümü adlı çarpıcı eserinde yaşam ve ölüm temalarını işler. İnsanın anlam arayışındaki acılarına odaklanılan kitapta, türlü sebepler sunulan bir hastalığın ardından, yaşama sevincini hiç keşfedememiş bir adamın hikâyesini okuruz.

Hayatı herkese benzeyen ama sonu belki de pek çoğundan farklı bir farkındalıkla bitecek varoluşsal sancılarına tanık olduğumuz İvan İlyiç, bizler için hayatın nasıl yaşanmaması gerektiğinin bir örneği olacaktır.

‘’İvan İlyiç’in hayatı en basit, en sıradan ve bu nedenle de en korkunç hayatlardandı.’’

Ailenin medarı iftiharı olan İvan İlyiç’in hikâyesi vefat haberinin duyurulmasıyla başlar. Meslektaşları ne zamandır bekledikleri bu kaybın haberini büyük adliye binasında alır. Eşi Praskovya Fedorovna Golovina, derin üzüntüyle, sevgili eşi İvan İlyiç Golovin’in öldüğünü bildirirken bu haberi okuyan arkadaşları şaşkındır. Fakat bu şaşkınlık göz açıp kapayıncaya kadar yerini kimin hangi terfiyi alacağını ve ne gibi görev değişikliklerinin olacağını düşündükleri bir duruma dönüşür. Başından beri hastalığına karşı duyarsız davranan iş arkadaşları şimdi bir de cenazesine gitmekle uğraşacaklardır.

Yaşamı gibi kaybı da ilgisizlikle karşılanan İvan aslında herkesçe sevilen birisidir. İnsan ilişkilerinde nezaketi elden bırakmayan ve girdiği her ortama kolaylıkla uyum sağlayan bir karakterdir. Yaşamı boyunca her alanda mantıklı seçimler yaptığı söylenen birinin ne gibi bir sorunu olabilir ki diye düşünmekten kendimizi alamayız başta.

Kendisiyle ilgili sorunsuz bir yaşam portresi çizilen bu adama ne olmuştur da bir anda amansız bir hastalığa kapılıp ölmüştür? Aslında bu durum dışardan harika görünen yaşamların ardında olup bitenleri tahmin edemeyeceğimiz gerçeğini hatırlatır bizlere. İnsanın iç dünyasında olup bitenlere, dışardan gözlemlediğimiz davranışlarıyla erişemeyeceğimizi anlatır adeta.

Hastalık bir anda ortaya çıkmıştır. Uzun süre kendisini iyi hissetmediği ama görmezden geldiği durum aralıksız ağrı duyduğu kısır bir döngüye dönüşür. Pek çok doktora görünse de sebebini tam olarak öğrenemez. Günlük işlerini aksatmaması için çaba gösterse de çekilecek gibi değildir artık bu acı.

Üstelik bir de eşi, kızı ve oğlu aynı zamanda da iş arkadaşlarının ilgisizliğiyle karşılaşır. Acıyı sadece çekenin anlayabileceği bu durumla yalnız başına savaşmak zorundadır ve bu fiziksel acıdan bile daha beterdir. İnsanın olan biteni bir an önce normalleştirmeye olan ihtiyacı nedeniyle etrafındaki herkes duruma bir anda alışır ve tepkileri aynılaşır.

İvan da bu durumu kolaylaştırmak için hiçbir şey yapmamaktadır. Çünkü ne hislerini ne düşüncelerini ne de kaygılarını paylaşır diğer insanlarla. Havada kalan diyaloglardan ileri gitmemektedir aile içi iletişimleri. Buna karşın yalnızlıkla boğuşan adam, peşini bırakmayan sorulardan ötürü bir iç hesaplaşmanın içine düşecektir. Alelade bir yaşam sürdüğü gerçeğinden........

© Daktilo1984