menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Demokrasinin Soykütüğü: İdeoloji, Sistem ve Kriz

7 0
26.10.2025

Demokrasinin itibarı ve gücünün sarsıldığı bir çağda yaşıyoruz. Bu sonuç bir ölçüde de ironik. Çünkü son bir asırda liberal demokrasiyi gerçek demokrasi olarak görmeyen faşizm ve sosyalizm gibi akımlar cazibelerini yitirdi.

Bir zamanlar önemli liderler ve o liderleri destekleyen devasa kitleler demokrasiyi bir tür diktatörlük rejimi olarak görürlerdi. Faşistlere göre demokrasi kurumsallaşmış bir diktatörlük yönetimiydi. Halkın yönetme yetkisini kalıcı ve geri dönüşü olmayacak bir şekilde üstün bir insana devri asıl demokratik devrimdi.

Sosyalistler de liberal demokrasiyi eleştiriyordu. Çünkü liberal demokrasi bir burjuva demokrasisiydi. Tüm halk değil, sadece burjuvaların özgür olduğu bu yapı, kapitalizm koşullarında herkesi kendi gerçek özgürlüğüne yabancılaştırıyordu. Bu bakış açısı nedeniyle Sovyetlerin varlığını koruduğu 70 yıl boyunca doğuda ve batıda yazılan pek çok siyaset bilimi kitabında demokrasiler “burjuva demokrasileri” ve “halk demokrasileri” diye ikiye ayrıldı.

Bugün itibariyle ise liberal demokrasilerin faşist ve sosyalist eleştirileri güncel siyaset biliminin değil, siyasi tarihin ve (veya) siyasi düşünceler tarihinin konusu. Yine de bu hatırlatma liberal demokrasiye yönelik popülist başkaldırının demokrasi tarihi bakımından eşsiz bir olay olmadığını ortaya koyması bakımından önemlidir.

Dün faşistler ve sosyalistler, bugün ise sol ve sağ popülistler liberal demokratik tahayyülü yeterince özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik bulmadılar. Bu bağlamda her demokrasi tartışması, bir “demokrasinin ideolojik soykütüğü” tartışmasıdır. Liberalizm-demokrasi birlikteliğindeki sorunlar; sosyalist, faşist ve popülist demokrasi anlayışları ile milliyetçiliğin demokrasiye olan katkısı; ideoloji-demokrasi ilişkisi bakımından ayrıca ele alınması muhtemel konu başlıklarına karşılık gelmektedir.

Demokrasi tartışmasını bu yönetim biçiminin iç mimarisi bağlamında da ele almak mümkün şüphesiz ki. Bilindiği üzere halk iktidarının oligarşi ve tiranlığa dönüşme eğiliminde olduğunu temellendiren kadim bir cumhuriyetçi şüphe vardır. Olgularla da desteklenen bu kaygı, daha sonra liberal siyaset felsefesi tarafından devralınmıştır. Kuvvetler ayrılığı, temel hak ve özgürlükleri listeleyen bildirgeler ve değiştirilmesi zor anayasalar aracılığıyla devletin keyfi iktidarının sınırlanması liberal demokrasinin hukuk-politik ajandasında ağırlıklı bir yere sahiptir.

Bugünün dünyasında klasik denge-fren........

© Daktilo1984