menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ATATÜRK’ÜN ÖNDERLİĞİNDE CUMHURİYETÇİ DİRENİŞ

67 44
26.03.2025

“Görevim bitmemiştir, bitmeyecektir, ben toprak olduktan sonra da devam edecektir.”

(Mustafa Kemal Atatürk)

Anayasa Referandumu sürecinde, “Cumhuriyetten Meşrutiyete Dönüş: Padişahın Bile Daha Az Yetkisi Vardı” (2017) ve “210 Yıllık Birikimi Yok Saymak: 142 Yıl Geriye Dönmek” (2018) başlıklı iki yazı yazmıştım. Bu yazılarımda ve çeşitli konuşmalarımda, özet olarak, 2017 Anayasa Referandumu ile TBMM’yi çok zayıflatan, güçler ayrılığına son veren ve devletteki denge, denetim yapısını ortadan kaldıran bir tür “yeni saray rejimi” kurulacağını, böylece cumhuriyetten I. Meşrutiyete dönüleceğini dönüleceğini anlatmıştım. Üzülerek ifade ediyorum ki, ardan geçen zaman bu değerlendirmemi doğruladı.

İBB Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’nun, cumhurbaşkanı adaylığının kesinleşmesinden çok kısa bir süre önce, 35 yıl önceki diplomasının iptal edilmesinin, ardından “yolsuzluk” ve “terör” suçlamasıyla gözaltına alınmasının ve tutuklanmasının, yeni saray rejimini sürdürme amacına yönelik olduğunu düşünüyorum. Çünkü yeni saray rejimini kuranlar, halkın seçme ve seçilme hakkını özgürce kullanabildiği demokratik bir düzende bu rejimi sürdüremeyeceklerini çok iyi görüyorlar.

İmamoğlu operasyonu, yeni saray rejiminde, cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacağı anlaşılan muhalif adayın (adayların) “seçilme hakkını”, halkın da o adayı (adayları) “seçme hakkını” kullanmasına izin verilmeyeceğini düşündürmektedir ki bu, can çekişen Türk demokrasisinin ölümü demektir.

Anayasaya göre “laik” ve “demokratik” bir “sosyal hukuk devleti” olan Türkiye Cumhuriyeti’nde halkın seçme ve seçilme hakkının ortadan kaldırıldığı bir ortamda artık “kayıtsız şartsız” millet egemenliğinden ve demokrasiden söz edilemez.

Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyeti, “Yeni Türkiye” adını verdikleri dini-siyasi nitelikte bir yeni saray rejimine dönüştürmek isteyen AKP iktidarının İmamoğlu operasyonu, çok haklı olarak toplumun genelinde haklı olarak “millet egemenliğine yönelik bir siyasi darbe” olarak değerlendirildi. Bu nedenle gençler başta olmak üzere, Türk ulusu günlerdir meydanlarda egemenliğine sahip çıkıyor.

Meydanlarda İmamoğlu’na sahip çıkanlar; önseçimde, hiçbir zorunluluk yokken sandığa giden yaklaşık 15.5 milyon insan, sadece haksızlığa uğramış bir adaya değil, aynı zamanda milli egemenliğe, laik Cumhuriyete, demokrasiye, Türkiye’nin aydınlık geleceğine sahip çıkıyor; adaletsizliğe, haksızlığa, hukuksuzluğa isyan ediyor.

AKP iktidarının baskı düzenine ve yeni saray rejimine karşı çıkan bu insanlar, özellikle de gençler, ellerindeki Türk bayrakları, Atatürklü bayraklar ve Atatürk posterleri ile “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganları eşliğinde yürüyorlar; Türk gençleri adeta “Gençliğe Hitabe”den aldıkları ilhamla, Anayasal haklarını kullanıyorlar; tam da Atatürk’ün istediği gibi ulus bilinciyle yurttaş sorumluluğuyla cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkıyorlar.

Kara Harp Okulu’nun mezuniyet töreninden sonra “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağıran pırıl pırıl 5 teğmeni “disiplinsizlik” bahanesiyle TSK’dan atanlar, çok değil yaklaşık iki ay sonra, meydanları dolduran on binlerce yurtsever gencin, “Mustafa Kemal askerleriyiz” sloganları ile neye uğradığını şaşırmış durumda…

Ergenekon, Balyoz kumpaslarında asker-sivil Atatürkçü yurtseverlerin Silivri zindanlarına atılması; yandaş yazarların, akademisyenlerin, gazetecilerin ve siyasetçilerin her fırsatta Atatürk’e saldırması; iktidarın, “Fesli Kadir”, “Necip Fazıl’ gibi Atatürk düşmanlarını el üstünde........

© Cumhuriyet