menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

KENDİ CELLADINA AŞIK OLMAK: Gücün Büyüsüne Kapılan Toplumlar

25 1
29.05.2025

Toplumlar bazen göz göre göre karanlığa yürür. Hatta yürümekle kalmaz, o karanlığa âşık olurlar. Tıpkı bazı bireylerin kendine zarar veren ilişkilerde ısrarla kalması gibi. O cellat figürü ne kadar yıkıcıysa, ona duyulan bağ da o kadar güçlü oluyor. Sonra da aşk gibi kıymetli bir kavrama yükleniyor tüm kabahat, suç, günah ve ardından gelsin türküler. “Aşkın gözü kör olsun…”

Halbuki aşk değil bu… körlük belki ama ondan da fazlası: Bir tür teslimiyet, bir tür boyun eğiş, bir tür tutsaklık. Kör olan aşk değil; vicdan, akıl, hatta insanlık…

Kör bir toplumsal romantizmin içinde, kendi celladına methiyeler düzen kalabalıklar, toplumlar… Sevdiği tarafından ezildikçe ona daha da sarılan insanlar…

İnsanlığa "güç" denilen zehrin damla damla içirildiği bir yüzyıl…

Tüm dünya bu sarmalın içinde. Güçlü görünen, sesi çok çıkan, “söz dinleten” liderler tercih ediliyor. Lider değil, gölge devler seçiyoruz sanki. İtaat ettikçe büyüyen, büyüdükçe korkutan, korkuttukça daha da büyüyen varlıklar.

Sandık kuruyoruz, temsil yetkisi veriyoruz, onlar ise her oyu bir biat kabul ediyor, etmek istiyor.

Her yerden sızıyor çürüme. Yalnızca yolsuzluk değil; merhametsizlik, insafsızlık, ölçüsüzlük... Dünya artık sadece daha az yaşanabilir değil; aynı zamanda daha az hissedilebilir bir yer. Gerçekle kurduğumuz bağ çözülüyor. İnsanlık, gerçekle bağını yitirmiş bir uyurgezer gibi, gözleri açık ama gönlü uykuda bir halde savruluyor.

Bu uykunun içinde büyüyen yeni bir insan tipi var. Güce tapınan, merhameti küçümseyen, empatiyi alaya alan, çıkarcılığı zekâ sanan bir tür… Bir döngü gibi kendini tekrar eden, aynı şablonla üretilmiş gibi duran “modern cellat adayları”...

İşte yeni bir haber: Üsküdar’da bir lisede, bir kız öğrenci arkadaşını tuvalette bıçakladı… Korkunç ama artık şaşırtmıyor. Çünkü benzer haberlerle uyanıyoruz her sabah, bazen ülkemizde bazen dünyanın geri kalanında.

Okul basanlar var artık… Sırt çantasına silah yerleştirip sabah derse değil, infaza gider gibi çıkan çocuklar… Sınıf arkadaşlarının üzerine kurşun yağdıranlar… Sırf bir anlığına “tanrı rolü” oynamak için, bir saniyelik gücün sarhoşluğuyla tüm dünyayı yakmaya hazır olanlar…

Boşanmış eski kocasının gazabından sokak ortasında bile kaçamayan kadınlar… Çocuklarının gözleri önünde kurban edilen anneler… “Benimsin ya da kara toprağın” diyen erkeklerin gölgesinde büyüyen bir toplum… Ama bu trajediler bir anda yaşanmıyor. Kadın cinayetlerine giden yolun kaldırım taşları, çoğu zaman fark edilmeden döşeniyor. Bu yolun başında, kadını özgür bir birey olarak değil; bir eş, bir anne, bir aidiyet nesnesi olarak gören bakış yatıyor. Kadının hayalleri, kararları, kendi olma hakkı geri plana atılıyor.........

© Cumhuriyet